25 Nisan 2012 Çarşamba Viagra çok lezzetli değildir. Yerinde olması gerektiğini tüm seçip zaten karar verin. Biz alışveriş merkezi geldi ve sevdim aldım. hemen kurtarmaz Ereksiyon Olamıyor Musunuz Sen birkaç saat beklemek zorunda.
?
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:Tanju ÖZCAN (Bolu), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN ? Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99?uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarına ilişkin Meclis araştırması önergelerinin birlikte yapılan görüşmelerine devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, gruplar adına söz, AK PARTİ Grubu adına?
?
BAŞKAN ? Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Sayın Başkan?
BAŞKAN ? Lütfen sisteme girer misiniz Sayın Hamzaçebi, sözlerinizin anlaşılması için.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Konuşmacı, konuşmasında Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu?nun dünkü grup toplantısında kullanmış olduğu bir cümleyi kullanılış amacından daha farklı bir anlamda kullanmak suretiyle grubumuza sataşmada bulunmuştur. Sayın Kılıçdaroğlu?nun, Gaziantep?te meydana gelen olayda bir doktorun ameliyat ettiği bir hastanın ölmesi sonucunda, onun torunu tarafından öldürülmesi sonucunda ?Eğer o torun, o kişi, cinayeti işleyen kişi dedenin maaşını alabilseydi bu cinayeti işlemeyecekti.? şekilde özetleyebileceğim açıklamasını bir başka anlama gelecek şekilde kullanmıştır. Bu nedenle, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN ? Buyurun Sayın Hamzaçebi.
Lütfen, iki dakikada?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sağlık çalışanlarına yönelik olarak meydana gelen şiddet olaylarının önlenmesine ilişkin olarak tüm siyasi parti grupları tarafından verilen Meclis araştırma önergelerini görüşüyoruz. Toplam on adet Meclis araştırma önergesi vardır, bunun altı tanesi Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna aittir ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun öteden beri vermiş olduğu, vermekte olduğu bu önergeler üzerine bugün -tabii ki, diğer siyasi parti gruplarının da önergeleri var- böyle bir noktada buluşulmuş olmasını olumlu buluyorum. Umarım ve temenni ederim ki, kurulacak olan Meclis araştırma komisyonu bu konuda gerekli önlemleri ortaya koysun ve yürütme organı da bu önlemleri alsın.
Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti konuşurken, her şiddet olayının veya birçok şiddet olayının bir başka yönü de bulunmaktadır. Gaziantep?te meydana gelen olayda ameliyat edilen kişinin ölmesi sonucunda o kişinin torunu olan bir şahsın, genç bir çocuğun doktoru öldürmesinin arkasında -tabii ki, bu öldürmeyi şiddetle kınıyoruz ama- bu olayın bir başka tarafında da bir başka dram var. Bu aile parasız, yoksul, dar gelirli bir aile. Sayın Kılıçdaroğlu buna vurgu yapan bir ifade yapmıştır yani bu şiddet tabii ki, önlenmelidir, hiçbir şekilde şiddetin haklı bir nedeni olamaz, kesinlikle bunu reddediyoruz. Hiçbir şekilde şiddete hak vermek mümkün değildir ama öte taraftan da ülkemizde bir yoksulluk vardır, insanlarımız önemli ölçüde yoksuldur, dar gelirlidir, günlük geçim giderlerini karşılayamayacak düzeydedir. Sayın Kılıçdaroğlu?nun ifade ettiği, bu kişilerin aynı zamanda böyle bir gelire ihtiyacı olduğudur yoksa herhangi bir şekilde bir başka anlama gelecek bir cümle kullanmamıştır.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN ? Teşekkür ediyorum.
?
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN ? Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99?uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
3?üncü sırada yer alan, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin; Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu?nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
?
BAŞKAN ? Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde teklifin 6?ncı maddesi kabul edilmişti. Şimdi 7?nci maddeyi okutuyorum:
?
BAŞKAN ? Peki, teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler? Kabul etmeyenler? Kabul edilmiştir.
8?inci maddeyi okutuyorum:
?
BAŞKAN ? Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teklif düzenleyici ve denetleyici kurumlardan BDDK?yla ilgili olarak çeşitli düzenlemeler yapmaktadır. Bizim mevzuatımızda 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu?na göre dokuz düzenleyici, denetleyici kurum vardır; BDDK bunlardan bir tanesidir. Bu kurumlar arasında TMSF yoktur. Her ne kadar yasal olarak TMSF düzenleyici, denetleyici kurumlar arasında sayılmasa da yapmış olduğu görev itibarıyla düzenleyici, denetleyici kurum sayılmaya uygun tarafları da vardır yani TMSF?yi de dikkate alırsak iki düzenleyici ve denetleyici kurum hakkında teklif çeşitli düzenlemeler yapmaktadır.
Düzenleyici ve denetleyici kurumlar sadece Türkiye uygulamasında ortaya çıkan kurumlar değildir. Dünya uygulamasında, özellikle piyasa ekonomisinin bütün kurumlarıyla yerleşmiş olduğu ülkelerde Türkiye?deki kurumların benzeri kurumlar mevcuttur. 1970?li yılların sonuna doğru gelindiğinde, ekonomide devletin ulaştığı o büyük hacim, büyük güç dikkate alındığında, bu ülkelerde yani ekonomide devletin büyük bir güce ulaştığı, önemli bir büyüklüğe ulaştığı ülkelerde bu güç, bu büyüklük sorgulanmaya başladı. Devlet bu kadar büyük olmalı mıdır, devlet ekonomide bu kadar rol üstlenmeli midir, mal ve hizmet üretiminde devlet rol almalı mıdır? Bu sorgulama aynı zamanda vergi yükünün olağanüstü seviyelere çıkması nedeniyle de başlamıştır. Vergi yükündeki her artış aynı zamanda kamu harcamalarında artış demektir. Dolayısıyla vergi yükünü ve kamu harcamalarını sorgulayan eğilimlerin ortaya çıkması sonucunda, 1980?li yıllarla birlikte, dünyada piyasa ekonomisinin gelişmiş olduğu ülkelerde devletin ekonomideki rolü yeniden yapılandırılmaya başlandı. Devlet mal ve hizmet üretiminden çekilmeye başladı, özelleştirme uygulamalarına hız verildi ve buna paralel olarak devletin ekonomideki aktif rolünü bir tarafa bırakması sonucu doğan boşluğu gidermek amacıyla da düzenleyici ve denetleyici kurumlar oluşturuldu. Bu kurumların ortaya çıkış nedeni -ana nedeni- budur ancak bu kurumları sadece ekonominin bütününe yönelik düzenleyici ve denetleyici kurumlar olarak görmek yanlıştır. Sektörel düzenleyici kurumlar vardır. Örneğin, Türkiye uygulamasında, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu veya Alkollü İçkiler ve Tütün Piyasası Kurumu gibi. Öte yandan SPK gibi, Rekabet Kurumu gibi ekonominin bütününe yönelik kararları alan ve bu kararları denetleyen kurumlar da mevcuttur. Ekonomi dışındaki alanlarda da -temel hak ve özgürlükler alanında- bu kurumların dünya uygulamasını ve Türkiye uygulamasını görüyoruz. Örneğin, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bunlardan en önemlisidir, daha doğrusu Türkiye?deki tek örnektir, temel hak ve özgürlükler alanındaki düzenleyici ve denetleyici kurumdur.
Bu kurumların iki ana özelliği olmak zorundadır: Birincisi, Hükûmetin etkilerinden uzak çalışacaktır, ikincisi de ilgili olduğu, denetlediği sektörün etkilerinden uzak olacaktır. Yani bu kurumlar sadece hükûmetten uzak, hükûmetin kontrolünden, etkisinden uzak olmayacaktır, sadece bunu sağlamak yeterli değildir, aynı zamanda denetlediği sektörün etkisinde de uzak olacaktır. Yani, örnek olarak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunu esas alırsak, sadece hükûmetten değil banka sektörünün etkisinden de uzak kalmak zorundadır. Bu uzaklık sağlanırsa bu kurumlar gerçekten etkin görev yapabilirler.
Şimdi çokça tartışıldı. Bu kurum mensupları, BDDK, TMSF mensupları görevlerinden ayrıldığı takdirde, görevleri sona erdiği takdirde, bunların mevcut yasaya göre bir yıllık ücretleri, maaşları devlet tarafından ödeniyor. Bu, doğru bir uygulamadır. Yani kişiye çalışma yasağı getiriyor iseniz -ki getirmenin bir mantığı vardır- sektörün etkisinden uzak olacaktır. ?Yarın ben buradan ayrılırsam hangi işi yaparım, hangi bankada görev alırım?? şeklinde bir düşünceye girmeyecektir bu kurumların yöneticileri. Dolayısıyla, bir çalışma yasağıyla beraber kendisine bir ücreti ödemek şarttır. Şimdi teklif bunu iki yıla çıkarıyor. İki yıla çıkarılabilir ve iki yıla çıkarıp bu insanların, bu kamu görevlilerinin özel sektörde çalışmasını yasaklıyorsanız, doğal olarak kendilerine bir ödeme de yapılmak zorundadır. Bu ödemenin miktarı bence, yani mevcut yapılan ödemelere göre çok önemli değil. Şimdi ?15 bin lira.? deniyor. Bu kurumların mensupları bu yasak olmasa bankacılık sektöründe çok daha yüksek ücretlerle iş bulabilirler. Dolayısıyla, ben rakam yönünden bir olumsuz değerlendirmeyi şahsen doğru bulmuyorum.
Şunu eleştirmek lazım burada: Bu kurumların yöneticilerine Hükûmet, çıkardığı bir kanun hükmünde kararnameyle, Eşit İşe Eşit Ücret Kararnamesi?yle daha az ücret ödenmesini kararlaştırmıştır. 5 bin lira seviyesine düşürmüştür bu kurumların yöneticilerinin ücretlerini. Yani BDDK?ya atanacak olan bir başkan veya TMSF?ye atanacak olan bir başkan 5 bin lira, 6 bin lira civarında bir ücret alacaktır. Bu, yanlış değerli arkadaşlar, bunu derhâl değiştirmek gerekir. Eşit işe eşit ücret kadar, yani bu uygulamada sırıtan bir başka örnek yoktur. Koskoca bankacılık sektörünü bir kuruma emanet ediyorsunuz, başındaki kişiye de üyelere de 6 bin lirayı geçmeyecek şekilde bir ücret veriyorsunuz. Bu, haksızlıktır, adaletsizliktir. Asıl tartışılması gereken budur burada. Hükûmeti, Sayın Bakanı burada ben göreve davet ediyorum. Bu kararnameyi lütfen düzeltin, bu kurumları mali haklar yönünden hak ettiği yerlere taşıyın.
Bu kurumlara son derece nitelikli arkadaşlar geliyor. Bakın, bizim komisyon raporuna ekli karşı oy yazımızda da var. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu tasarıya, teklife karşı çıktığımız, öneri getirdiğimiz bazı konular var. Bu kurumların yöneticileri için şu cümlelerimiz var ?Alanlarında yetkin olan bu kişiler.? diyoruz. Yine bir başka cümlemiz ?Son derece kalifiye ve deneyimli olan bu kişiler.? Bu kurumların yöneticileri özel sektörden gelebilir, geçmişte çok örnekleri vardır, başarılı olmuş arkadaşlarımız vardır, kamudan gelmiş arkadaşlarımız vardır, bankalar yeminli murakıplığından gelmiş arkadaşlarımız vardır, Hazine mensubu arkadaşlarımız vardır, Devlet Planlama Teşkilatı mensubu arkadaşlarımız vardır, Maliye Bakanlığından gelen arkadaşlarımız vardır, maliye müfettişi olan arkadaşlarımız vardır. Yani bir maliye müfettişi buralara gayet rahat gelebilir, buraları yönetebilir, birikimi buna müsaittir. Bir bankalar yeminli murakıbı gelebilir, bir Devlet Planlama Teşkilatı mensubu bir uzman arkadaşımız gelebilir, Hazine uzmanı gelebilir. Hazine Müsteşarlığı yapmış arkadaşlarımız vardır, bu kurumların başında olup da Maliye Teftiş Kurulundan gelip müsteşarlık yapmış arkadaşlarımız vardır, ekonominin çok temel kurumlarını yönetmiş arkadaşlarımız vardır. Bu kadar nitelikli arkadaşların olduğu bir yerde böyle 5 bin lira, 6 bin lira gibi bir ücret hesabıyla, koskoca sektörleri bu arkadaşlara emanet etmeyi yani bu ücret anlayışını bu arkadaşlara layık görmeyi daha doğrusu doğru bulmuyorum.
Bu kurumlar devlet tüzel kişiliği dışında, merkezî idarenin hiyerarşik yapısı dışında ayrı tüzel kişilikler olarak kurulurlar ve bunlar bağımsız olarak görev yapmak üzere tasarlanmışlardır ve bu nedenle de merkezî idarenin vesayet denetimine tabi değildir, daha doğrusu değildiler. Hükûmetin kasım ayında çıkarmış olduğu kanun hükmünde kararnamelerden biriyle bu kurumlar ilgili bakanlıkların, ilgili bakanların denetimine tabi kılınmak suretiyle merkezî idarenin vesayet denetimi altına alınarak özerklikleri yok edilmiştir. Her şey yanlış, bakın, yaptığınız her şey yanlış. Bu yanlışlık içinde birkaç adım atmaya çalışıyorsunuz, bu adımlar da tam yerli yerine oturmuyor tabii ki.
Ben bu vesileyle bunları ifade etme ihtiyacı duydum. Sözlerimi burada bitiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN ? Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
?
BAŞKAN ? Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler? Kabul etmeyenler? Madde kabul edilmiştir.
9?uncu maddeyi okutuyorum:
?
BAŞKAN ? Teşekkür ediyorum.
Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son derece önemli bir maddeyi görüşüyoruz. Şunu sormak istiyorum: Bu maddenin komisyondan geçen metnine göre, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu?nun 401?inci maddesindeki ?bir yıl içinde? ibaresi ?2/7/2012 tarihine kadar? olarak değiştiriliyor. Oysa 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlükten kalkacak. 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlükten kalkacak olan bir kanunun hangi maddesinde değişiklik yapılmış olursa olsun, bu değişiklik 1 Temmuz sonrasındaki bir tarihi bile kapsamış olursa olsun, bu Kanun 1 Temmuzda yürürlükten kalkacağına göre bir hüküm ifade etmeyecektir. Komisyon metnindeki 2 Temmuz tarihinin sebebi hikmeti nedir acaba? Ve neden şimdi bundan vazgeçiliyor? Daha doğrusu, vazgeçilmekle doğru bir işlem yapılıyor ama bu kadar büyük yanlış göz göre göre neden yapılmıştır? Bunun amacı nedir? Bu düzenlemeyi yapan arkadaşlara aracılığınızla soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN ? Teşekkür ediyorum.
?
BAŞKAN ? Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Benim sorumun muhatabı yok galiba?
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi?nin sorusuna cevap vermediniz Sayın Bakan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Benim sorumun cevabı yok mudur acaba?
BAŞKAN ? Sayın Hamzaçebi?nin sorusunu yazılı mı cevaplandıracaksınız, cevap vermediniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) ? Tabii, yazılı cevaplandıracağım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Sayın Başkan, bu çok açık?
BAŞKAN ? Sistemi açın lütfen Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Sayın Başkan, çok açık, net bir konudur. Yani burada, açıkça birilerini kollama, kayırma gayreti vardır eski düzenlemede. Gümrük ve Ticaret Bakanlığının çıkarmış olduğu kanun hükmünde kararname ve tebliğde bir tarih belirleniyor. Bu tarihle birileri haksız, hukuksuz bir şekilde korunmak isteniyor. Tepkiler üzerine şimdi bundan vazgeçiliyor, doğru bir yere geliniyor.
Merak ediyorum hakikaten, o kararname neden çıkmıştır, neden burada, Komisyon metninde 2 Temmuz tarihi öngörülmüştür? 2 Temmuzda bu kanun, değişiklik yapılan 6762 sayılı Kanun yürürlükte değil. Yani 2/7/2012 tarihi bile işlerlik kazanmayacak bir kanun çünkü 6762 sayılı Kanun?un tümü 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlükten kalkacaktır. 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlükten kalkacak olan bir kanunun herhangi bir maddesinde isterseniz ?2030 yılı? deyin, önemli değil. Kanunun tümünü, 1 Temmuz tarihinde yeni Türk Ticaret Kanunu yürürlükten kaldırıyor. O hâlde niyet nedir? Bu eğer doğru bir düzenleme idiyse bundan neden vazgeçiyorsunuz? Yok, yanlışsa bu yanlışlığa kimler, nasıl alet olmuştur, açıklama istiyoruz.
Bu gayet açık, nettir. Bu, Sayın Bakanın sorumluluk alanında olmayabilir ama Sayın Bakanın Hükûmet adına vereceği bir cevap olmalıdır burada.
BAŞKAN ? Teşekkür ediyorum.
?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Son bir şey söyleyebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN ? Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) ? Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan açıklamanıza teşekkür ediyorum ama tabii ki benim sorumun cevabı değil. Yani 2 Temmuz eğer doğru bir tarih idiyse bundan vazgeçmeyin. Şimdi neden bu önergeyle 15/6/2012 tarihi belirleniyor? Benim kastım şu: Diğer halka açık şirketlerin yani düzenlemenin hedefi olmayan şirketlerde bu düzenlemenin yaratacağı olumsuz etkiyi gidermek amacıyla siz 2 Temmuz tarihini öngördük diyorsunuz. Ancak o tarih bu düzenlemenin asıl hedefi olan o şeker şirketindeki kişilere, onların sahiplerine bir kolaylık sağlıyor, onları düze çıkarıyor, onlar için zamanında alınmış olan önlem ortadan kalkıyor yani açıkça o şirket kollanmış oluyor burada. Ben bu açıdan soruyorum, öbür açıdan değil. Eğer 2 Temmuz tarihi doğru idiyse, onu savundunuz şimdi, bunu değiştirmeyin. Şimdi bir önergeyle 15 Haziran tarihini getiriyorsunuz buraya. ?Doğrusu bu.? diyorsunuz. O zaman da ben sizin yerinizde olsaydım 2 Temmuz yerine 30 Haziran derdim. Yani en fazla 6762 sayılı Kanun?un yürürlükte kalacağı son gün olabilir bu konuda verilecek olan sürenin sınırı, son gündür. Siz son günün on beş gün öncesine aldınız şimdi. Doğru. Ama neden o zaman 2 Temmuzu öngördünüz? Burada bir samimi açıklama bekliyorum. Hakikaten yanılmış da olabilirim. Kimseyi itham etme düşüncem yok ama benim ilk algıladığım budur. 2 Temmuz tarihi buraya yazılmak suretiyle bir şey sağlanıyor birilerine.
BAŞKAN ? Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
?