2011 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun Tümü Üzerinde

26 Aralık 2010 Pazar
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.05
BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
-----0-----


BAŞKAN ? Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42?nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Gündeme geçiyoruz.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, programa göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki son görüşmelere başlıyoruz.
 
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.Sayısı:575)
 
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/905, 3/1261)  (S.Sayısı: 576) ?(x)
BAŞKAN ? Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 8/12/2010 tarihli 28?inci Birleşiminde alınan karar gereğince bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete birer saat süreyle söz verilmesi -ki bu süre birden fazla konuşmacı tarafında kullanılabilir- İç Tüzük?ün 86?ncı maddesine göre yapılacak lehte ve aleyhte görüş belirtilecek konuşmacıların ise onar dakika süreyle konuşmaları karar altına alınmıştı.
Şimdi, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Trabzon Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Akif Hamzaçebi, Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak ve Yalova Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem İnce.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Giresun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bengi Yıldız ile Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural.
Şahısları adına: Lehinde Karaman Milletvekili Sayın Lutfi Elvan, aleyhinde Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi.
Sayın milletvekilleri, şimdi ilk söz, biraz önce de sizlere arz ettiğim gibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Akif Hamzaçebi?ye aittir.
Gruplar adına konuşmalar, biraz önce ifade ettim, altmış dakika.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir hususu bilgilerinize sunmak istiyorum. Genel Kurul, 20 Aralık 2010 tarihli 37?nci Birleşimde yapılan usul tartışması sonucu Genel Kurulda alınan karar gereği ek süre verilmeyeceği şeklinde bir karar almış. Tabii, hatiplerin sürelere riayet etmelerini ben de özenle istirham ediyorum ama bu Genel Kurulun bir kararıdır. Biliyorsunuz benim yönettiğim oturumlarda ben milletvekili arkadaşlarımıza ek süre veriyordum ancak Genel Kurulun bu kararı beni de bağlıyor. O nedenle hatiplerin bu karara uygun hareket edeceklerine inanıyorum.
Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz yirmi sekiz dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) ? Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükûmetin 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 yılına ilişkin Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlarken sizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe, devletin harcamalarıyla bu harcamaların kaynağını oluşturan gelirlerin gösterildiği bir dokümandır, aynı zamanda hükûmet politikalarının bir uygulama aracıdır. Hükümetler, topluma, halka vadettiklerini ve bu vaatler uyarınca yapması gerekenleri, yapmak istediklerini bütçelerle hayata geçirirler. Demokrasilerde devletin yapacağı harcamaların büyüklüğü ve kapsamıyla, bu harcamaların yapılabilmesi için kaynak sağlamak amacıyla halka getirilecek olan vergilere millet adına onun seçilmiş temsilcileri karar verir. Temsilciler, yani Türkiye?de milletvekilleri millet adına hareket ettiğine göre gerçekte harcamalara, vergilere, borçlanmaya milletin kendisi karar veriyor demektir. Buna ?bütçe hakkı? diyoruz. Millet bütçe hakkını bütçe kanunları vasıtasıyla kullanır. Bütçelerle harcamaların yapılabilmesi için hükûmete yetki verilir, gelirlerin, vergilerin toplanması için de izin verilir.
Bütçeler, ekonomide bir yılda yaratılan gelirin, katma değerin çok önemli bir bölümünün yeniden dağıtılması aracıdır. 2011 yılı bütçesi için konuşacak olursak, 2011 yılı bütçesi 312,5 milyar Türk liralık bir büyüklüğe sahiptir. Yani ekonomiden 2011 yılında vergi, vergi dışı gelir ve borçlanma yoluyla 312,5 milyar Türk liralık bir gelir toplanacak, toplanan bu gelirler bütçede öngörülen harcamalar yoluyla ekonomiye yeniden iade edilecektir. İşte hem vergilerin ödenmesi hem de bu harcamaların yapılması toplumu, vatandaşı yakından ilgilendirmektedir.
Vatandaş açısından ?2011 yılı bütçesi bize ne getirecek?? sorusunun cevabı son derece önemlidir. Emekliler, çalışanlar, işsizler, esnaf, devlet memurları, sanayici, herkes bütçeye odaklanır, ?Acaba 2011 yılı bütçesiyle benim sorunlarım çözülecek mi?? beklentisi içine girerler. Doğal olarak bütçeyi değerlendirirken toplumun bu beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığına bakmak gerekir.
Adalet ve Kalkınma Partisi bugüne kadar bütün bütçe görüşmelerinde devamlı olarak 2002?yi referans almıştır. Yani ?2002 yılında biz nasıl bir tablo devraldık?? diye söze girmiş ve geçen süre içerisinde neler yaptığını ifade etmiştir. Bugün de sanıyorum öyle yapacak. Oysa 2002?nin hesabını biz 2007?de gördük. Aslında 2007?den bu yana konuşmak gerekir. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi mademki 2002?yi esas alıyor, ben de 2002 yılına ilişkin bazı verileri esas almak suretiyle bugünü değerlendirmeye çalışacağım.
?2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi ekonomi yönetimini devraldığında ekonomide en temel sorun neydi?? diye bir soru soracak olursak, bunun cevabı: ?Ekonomi tasarruf yapmıyordu, tasarruf yapamadığı için yatırım yapamıyordu. Kamu maliyesi bozuktu, ekonomi cari açığa mahkûmdu yani yurt dışından gelecek sıcak parayla ancak büyümesini sağlayabiliyordu. Sıcak paranın gelmediği yıllarda ekonomi krize giriyordu.?
Doğal olarak, şimdi AKP?nin dokuzuncu bütçesini konuşurken ?Geride kalan sekiz yıllık süre içerisinde ekonomide var olan riskler aşılmış mıdır, tasarruf yetersizliği sorunu çözülmüş müdür, geleceğe umutla bakabilir miyiz bu açıdan?? diye bir değerlendirmek, sormak gerekir.
Ben şimdi size bir tablo göstermek istiyorum, 2002-2010 yılını gösteren bir tablo:
Tasarruflar açısından neredeyiz? Türkiye 2002 yılında özel ve kamu sektörü tasarrufu açısından, toplam tasarrufların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı olarak yüzde 18,6?lık bir orana sahiptir. Bugün nedir? 2010 yılında bu yüzde 12?lere düşmüştür yani üçte 1 oranında tasarrufumuz azalmıştır.
Kamu sektörü tasarrufu -aşağıda lacivert çizgiyle görülüyor- 2002 yılında kötüydü, kamu açık veriyordu, 2005 yılından itibaren düzelmeye başladığını görüyoruz. 2006 yılında olumlu bir çizgiye gelmişken daha sonra uygulanan seçim ekonomisi ve diğer politikalar nedeniyle onun da azaldığını görüyoruz. Bugün yüzde 0,8?lere düşmüş durumda.
Özel sektör tasarrufu ise çok daha vahim bir durumda. Yukarıda kırmızı çizgiyle görülüyor. Özel sektör tasarrufu 2002?ye göre bugün üçte 1 oranında azalmış durumda.
Toplam tasarruflar -özel ve kamunun toplamı yeşil çizgiyle gözüküyor- 2002?ye göre üçte 1 oranında, 98?e göre yarı yarıya azalmış durumda.
Bakın, IMF politikaları Türkiye?yi tasarruf etmeyen bir ülke hâline dönüştürmüştür. Tasarruflar neden önemli? Tasarruf yapamazsanız yatırım yapamazsınız, yatırım yapacaksanız dışarıdan kaynağa ihtiyaç duyarsınız, borç alırsınız. İşte ?cari açık? dediğimiz olay burada devreye girmektedir. Bu da Türkiye'nin sağladığı büyüme ile cari açık arasındaki ilişkiyi gösteren bir tablo, lacivert çizgi Türkiye?deki büyümeyi gösteriyor. Bakın, büyümenin olduğu yıllarda cari açık yükseliyor, cari açığın aşağıya düşmesi cari açığın arttığı anlamında. Şu sıfır çizgisidir, sıfır çizgisinin altında eksidir. Cari açığın sürekli arttığını görüyoruz. Kriz yıllarında sadece Türkiye cari açığını azaltabiliyor. Bakın, burada, 99 yılında cari açık -99 kriz yılıdır bakın- kriz yılında cari açık azalmıştır. 2000 yılında büyüme başlamıştır, 2001 yılında kriz olmuştur, büyüme dibe vurmuştur, ama cari açık verilmemiştir, çizginin yukarı çıkması cari açığın düzeldiği anlamındadır. 2009 yılı: Burada, bakın, yine büyüme dibe vurmuş, cari açık nispeten toparlanmış, ama ilginç olan büyümenin düşmeye başladığı yıldan itibaren -ki bu yıl 2004?ten itibarendir, 2004?te 9,4?lük büyüme daha sonra düşüyor- büyüme düşmesine rağmen, ekonomide cari açık büyümeye devam ediyor. Yani Türk ekonomisi yatırım yapabilmek için yurt dışından gelen sıcak kaynağa ihtiyaç duyuyor, sıcak para gelmediği zaman ekonomi krize giriyor.
Şimdi, bu bütçeyi değerlendirirken burada bir iyileşme öngörüyor mu bu bütçe, buna bakmak gerekir.  Tablo bunu göstermiyor. 2011 yılı, 2012, 2013 yılı rakamları, orta vadeli program rakamları burada hiçbir iyileşme öngörmüyor.
Sayın Maliye Bakanı ne diyor? Sayın Maliye Bakanı bütçe konuşmasında bir cümle kullandı, aynen okumayacağım, bütçe konuşmasının 17?nci sayfasında yazılı. Sayın Maliye Bakanı diyor ki özetle: ?Türkiye ekonomisi büyümek istiyorsa cari açık vermek zorundadır. Cari açık vermeden büyüyemez çünkü yurt içi tasarruflar yetersizdir.? Hemen ifade edeyim, bu bir şehir efsanesidir. Sayın Maliye Bakanının burada ekonomi bilimi yerine şehir efsanelerine dayalı olarak konuşmasını yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekleri yansıtmıyor. Sayın Bakan keşke 2000 öncesi rakamlara zahmet edip birazcık baksaydı.
Bakın, 84-87 dönemini örnek vereceğim. Anavatan Partisinin dört yıllık iktidar dönemi. Türkiye dört yılda ortalama yüzde 7 büyümüş, dört yılda ortalama yıllık cari açığı yüzde 1,9. 94 kriz yılını atlıyorum, kriz yılında cari açık sorun olmuyor biliyorsunuz. 92-97 döneminde ortalama büyüme yüzde 7,6; ortalama cari açık yüzde 1,6. Sizin, Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkardığı gömleğin iktidarda olduğu 97 yılında ekonomi yüzde 8,3 büyümüş, cari açık sadece yüzde 1,4. Bir problem var. Türkiye cari açık vermeden büyüyebilmiş 80?lerde, 90?larda; cari açığa mahkûm değil ama IMF politikalarını aynen uygulayan Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye ekonomisini cari açığa mahkûm bir hâle getirmiştir.
 Faiz dışı bütçe giderlerine bir göz atmak istiyorum. Faiz dışı bütçe giderleri şu lacivert çizgi, bakın. Faiz giderleri ile beraber toplam giderler yüzde 25?lerin üzerinde. Faiz giderlerini göstermiyorum. Bakın, burada faiz dışı bütçe giderlerinde düşüş var, sonra bir yükseliş var. Peki, gelirler nerede? Gelir tarafı önemli. Yüzde 22,5?luk bir gelire sahip Türkiye, bütçe geliri olarak 2002 yılında. Bu gelirlerin toplamının gayri safi millî hasılaya oranı yüzde 22,5; vergi, vergi dışı gelirler. Şimdi neredeyiz 2010 yılında? 23?teyiz, 2013 yılı için 22,5?u öngörmüş. İşte ikinci ana problem buradadır. Türkiye aynı gelir seviyesine mahkûm ama aynı gelir seviyesi nedeniyle harcamalarını artıramıyor. Oysa sosyal devlet olmanın gerektirdiği harcamalar var, bunları yapamıyor, yatırım yapamıyor. Çünkü geliri sınırlı. Öte yandan, faiz dışı bütçe giderlerinde bir artış var, gelir sabit. Bu neyi gösteriyor? Bunun gösterdiği Türkiye?nin bir vergi reformuna ihtiyacı olduğudur. Türkiye?de vergi oranları yüksek olmasına rağmen toplam vergi geliri açısından Türkiye son derece düşüktür, son derece düşük. Sayın Maliye Bakanı bunun rakamlarını verdi, tekrar etmek ve sizleri rakamlara boğmak istemiyorum. Hem vergi oranlarını düşürmek gibi bir iddiaya Türkiye sahip olmalıdır hem bu iddiasını ortaya koyarken toplam hasılatını artırmak gibi bir iddiaya da sahip olmalıdır ama Hükûmet bu iddiayı ortaya koyabilme imkânına, perspektifine, vizyonuna sahip değil. Bu vizyona sahip olmadığı için Türkiye, dar bir alanda mevcut gelirle çarkı döndürmeye çalışıyor.
Peki, ekonomide durum ne, sokakta durum ne? Yani rakam bu. Şimdi, vatandaşa ne diyeceğiz? 2011 yılı bütçesi ne getiriyor? İşsizlikte bir azalma var mı? Yok. 2002 yılında 2 milyon 464 bin civarında işsiz vardı, şimdi 500 bin daha fazla olmuş. İş bulma ümidi kalmadığı için veya diğer nedenlerle iş aramayan ama yarın iş bulsa çalışacak olan vatandaş sayısı 2002?ye göre 900 bin kişi artmış. Bu rakam sizin işsiz sayınıza dâhil değil. Siz işsizliği sadece bir istatistik olarak görüyorsunuz. Onun arkasında, aç kalan, okula çocuğunu gönderemeyen, okula kahvaltı etmeden giden çocuklar olarak işsizlik rakamlarını görmüyorsunuz.
Sayın Başbakan, burada, bütçe konuşmasında bütün bu gerçeklere karşılık bize başka şeyler söyledi. Kendi dönemlerinde çimento üretiminin ne kadar arttığını söyledi, ham çelik üretiminin ne kadar arttığını söyledi. Sayın Başbakan diyor ki: ?Bizim dönemimizde çimento üretimi 33 milyon tondan 54 milyon tona çıktı.? Güzel, elinize sağlık. Tabii ki güzel bir şey. Şüphesiz her Hükûmet bir şeyler yapıyor bu ekonomide. Yıllık yüzde 7 artmış. Peki, 80-90  yılları arasında ne olmuş? Sanki önceki Hükûmetler bir şey yapmamış anlamında söylüyor Sayın Başbakan veya onları geçtik anlamında. 80-90 yılları arasında çimento üretimi her yıl yüzde 7 artışla 12 milyon tondan 24 milyon tona çıkmış. Peki, 90-2000 yılları arasında ne olmuş? 24 milyon tondan 36 milyon tona çıkmış. Yani Türkiye yerinde saymıyor hükûmetler döneminde. Ham çelikte ne olmuş? Sayın Başbakan diyor ki: ?Bizim dönemimizde 16 milyon tondan 25 milyon tona çıktı.? Elinize sağlık, teşekkür ederiz. Peki, önceki hükûmetler ne yapmış? Yıllık artış yüzde 7 AKP döneminde. 80-90 yılları arasında  yıllık yüzde 27 artmış, 7 falan değil, 27. 2,5 milyon tondan  9,4 milyon tona çıkmış. 90-2000 yılları arasında 24 milyon tondan 36 milyon tona çıkmış. 90-2000 yılları iyi yıllar değildir ekonomide; işte, kriz yılları, koalisyon yılları, istikrarsızlık yılları. Ama burada çok önemli bir gerçeği Sayın Başbakan dikkatten kaçırıyor: Türkiye imalat sanayisinde yüksek teknolojili ürünleri üretmekten vazgeçiyor, pazarı kaybediyor. Yüksek teknolojiye sahip ürünlerin üretimi toplam imalat sanayisi içinde 2002?de yüzde 5,1 iken, şimdi 2009?da 3,7?ye düşmüş. İhracatta aynı ürünlerin payı 2002?de yüzde 6,2 iken, şimdi 3,5?a düşmüş. Türkiye yüksek teknolojili ürünlerden vazgeçiyor, diğer ürünlerin üretiminde de önemli ölçüde dışa bağımlı.
Şimdi, sokakta durum nedir? Tekrar o soruyu sorup... Rakamlar büyüyor, rakamlar şeklen büyüyor. Sayın Maliye Bakanı asgari ücretin satın alma gücünü bize örnekleyerek verdi, öğrencilerden rol çalarak yumurta örneğini verdi: ?2002?de asgari ücret ne kadar yumurta alıyordu, şimdi ne kadar yumurta alıyor?? Bu hafta içerisinde bir konuşmasında da ?Asgari ücretli 2002?de ne kadar benzin veya mazot alıyordu, şimdi ne kadar benzin veya mazot alıyor?? Sayın Bakan, asgari ücretlinin arabası yok. Böyle her gün gitsin, benzin alsın, mazot alsın. Asgari ücretlinin gıda maddelerine gelelim. Yumurta örneğiniz, rol çaldınız ama güzel. Beyaz peyniri örnek vereyim, ben de beyaz peyniri örnek vereyim yani herkes bir ürünü örnek verebilir. Beyaz peynir 2002 yılında asgari ücretle 50 kilo satın alınabilirken şimdi 44 kiloya düşmüş, gerilemiş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) ? 34 kiloydu...
ALİ TEMÜR (Giresun) ? Yanlış rakam...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Evet, siz bakın, ?Yanlış? demeyin. Oturup, oturup siz inceleyin.
Bakın?
ALİ TEMÜR (Giresun) ? Siz peynir aldınız mı?
BAŞKAN ? Sayın milletvekilleri, lütfen?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Siz oturup Türkiye İstatistik Kurumunun sayfasına bakın, yanlışım varsa çıkıp burada düzeltirsiniz.
Bakın?
ALİ TEMÜR (Giresun) ? Yakında siz peynir aldınız mı? Marketten peynir aldınız mı, marketten?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) ? Konuşmacıya laf atma da incele!
BAŞKAN ? Sayın milletvekilleri, lütfen yerimizden müdahale etmeyelim hatibe.
Sayın Hamzaçebi, siz Genel Kurula hitap edin efendim.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Bakın, dana eti 2000? Bırakın 2002?den her türlü örnek bulunabilir. Çay, simit hesabınızda çöktü aslında. Dana etine gelelim. Dana eti 2009 yılında 27 kilo alınıyormuş. Şimdi ne kadar alınıyor? 23 kilo asgari ücretle. Diyeceksiniz ki, 2009 kriz yılı yani fiyatlar düşmüş olabilir. 2008?de de 31 kilo alınıyormuş dana eti. Ama Sayın Bakan belki şunu diyor olabilir: ?Et yemesin ot yesin vatandaş yani sebze yesin.? Sebzelerde durum vahim. 2009?u almayacağım. Kriz yılı. Fiyatlar dibe vurmuş. 2008?i alacağım.
Bakın, asgari ücretli 2008 yılında 366 kilo domates alırken şimdi 217 kilo alabiliyor. Fasulye 248 kilo alırken şimdi 204 kilo alıyor. Ispanak 346 kilo alırken 294 kilo alıyor. Çoğaltabilirim bunları. Bakın elimde bir liste var. Kabak, karnabahar, beyaz lahana, marul, pırasa, salatalık? Çoğaltayım, çoğaltayım. Sebze de alabilecek durumda değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) ? Domatesi 5 liradan almayın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Sayın Maliye Bakanı ne diyor? ?Ben 2010 yılında memura yüzde 5,1 maaş artışı verdim. Efendim, enflasyon farkı olarak da toplarsak 6,3?e geldi.? Mutfaktaki enflasyon dehşet. Siz şimdi bu fiyatları dikkate alarak memura, çalışana ve asgari ücretliye gerekli artışı yaptığınızı söyleyemezsiniz.
Şimdi ?Maliye Bakanı rol çalıyor.? dedim. Sayın Başbakan büyüyen Türkiye?ye ilişkin çeşitli ürünlerin üretimindeki rakamları veriyor. Evet, bir şeyler büyüyor. İşsizlik rakamı da büyüyor. Bundan hiç kimse söz etmiyor tabii. Bütün bunlar büyürken Türkiye?de hayaller küçülüyor, hayaller küçülüyor. İşsizlik artarken insanların hayali, umudu küçülür, tükenir, yaşama karşı dayanaksız hâle gelirler.
Bakın, birkaç gün önce bir gazetedeki bir köşe yazarımız bir öğretmenin mektubundan esinlenerek bir yazı yazmıştı. Öğretmen öğrencilere görev vermiş: ?Allah?a mektup yazın.? Yani Allah?a mektup yazmak nedir? Allah?a dua etmek. Bir öğrencinin sözleri şu: ?Allah?ım, ben bir gün inşallah tost yiyebilirim.? Okul kantininde arkadaşlarının yediği tosta imrenen ama onu yiyemediği için Allah?a dua eden öğrenciler var bu sistemde.
OSMAN KILIÇ (Sivas) ? Devlet yardım ediyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Evet, devlet yardım etse yiyebilirdi herhâlde. Devlet yardım etmiyor. Ettiği yardım yetersiz, ona ulaşmıyor. Bugün, öğrenciyi müşteri olarak gören bir eğitim sistemi var Türkiye?de. 2002 yılında Türkiye?de 600 bin öğrenci dershanelere giderken bugün 1 milyon 200 bin öğrenci dershanelere mahkûm durumda. Ne diyor öğrenciler? Üniversite öğrencileri ne diyor? ?Biz, üniversitelerin şirket, öğrencinin müşteri olduğu bir üniversite istemiyoruz. Harçlar yüksek, bunu istemiyoruz. Yarın üniversiteyi bitirirsek iş bulabilecek miyiz? Bu endişeyle yaşıyoruz. Bunun istemiyoruz, bu endişeyle yaşamak istemiyoruz. Özgürlük istiyoruz, eşitlik istiyoruz, iktisadi kaynaklardan yararlanmada bir denge istiyoruz, fırsat eşitliği istiyoruz. Fırsat eşitliğinin hayata geçebilmesi için nitelikli eğitim istiyoruz. Hepimiz bunu istiyoruz.? diyor. Bu talebe duyarsız kalabilir misiniz? Bu talebe, bir senaryoyla ?öğrenciler taş ve molotofkokteyli atıyor? diyerek karşı çıkabilir misiniz? Kimsenin taş ve molotofkokteyli attığı yok. Dünyanın her yerinde öğrenci grupları polisle bir gerginlik yaşar, sorun yaşar, seslerini ancak böyle duyururlar. Demokrasilerde polis, bunlara şiddet değil, aşırı güç değil, ölçülü güç kullanır. Türkiye?de bu kaçırılmıştır, bu ölçü yoktur. Evet, dikkatli bir dil kullanalım. Öğrencilerimizi birtakım eski tecrübelere döndürmeyelim, bunları örnek vermeyelim kendilerine ama öğrencilere de kulak verelim. Sayın Başbakan diyor ki: ?Ben, polisimi öğrenciye ezdirmem.? Sayın Başbakan, polisi, önce, şu biraz önce verdiğim gıda fiyatlarına ezdirmeyin, onların maaşlarını yükseltin biraz. Siz bırakın onu.
Şimdi, o öğrenciden örnek verdim. Evet, TÜİK?in fiyatlarına baktığımızda tost makinesinin fiyatı düşmüş arkadaşlar. Tost yiyemiyor öğrencilerimiz ama tost makinesinin fiyatı düşmüş. İşte, TÜİK?in o kalem kalem enflasyon hesabını yaptığı tabloda tost makinesinin fiyatı düşmüş. Sosyal devletin olmadığı, yetersiz kaldığı bir ülkede teselliyi dinde arayan, İslam?ın infakında arayan, yani ?İhtiyacından fazlasını ihtiyaç sahibi olana ver, senin ihtiyacından fazla elde ettiğinde ihtiyaç sahibinin de bir hakkı vardır.? anlayışının da bir kenara atıldığı bir sistemde yaşıyoruz. Bu infakın modern demokratik devletteki tercümesi sosyal devlettir, güçlü sosyal devlettir. Güçlü soysal devlet yok. Şimdi teminatsız krediler var, teşvikler var, iktidarın yakınları için yaratılmış inşaat projeleri var, onlar için yaratılmış ihaleler var.
Ne diyor burada iktidar partisinin bir sözcüsü, ilk gün bir şey söyledi: ?Şimdi bana eski dosyaları açtırmayın. 85-95 yılları arasında Türkiye?de 17 milyar dolarlık bir teşvik yağması yapıldı.? diyor. Siz niye hesap sormuyorsunuz bu iddiayı ortaya koyacağınıza? Ama siz ne yaptınız? 13 Ekim 2010?da bir kanun çıkardınız, 6015 sayılı Kanun, devlet yardımlarının düzenlenmesine ilişkin Kanun. Oraya bir geçici madde eklediniz, Cumhuriyet Halk Partisinin itirazlarına rağmen, ?Gelin bunu düzeltelim.? dememize rağmen. Ne dediniz orada: ?2001 yılından önce teşvik belgesi aldığı hâlde teşvik belgesinin öngördüğü yatırımları yapmamış olan mükellefleri, yatırımcıları affediyorum, onlardan almam gereken vergileri almıyorum, onlar hakkında hiçbir işlem yapmayacağım.? dediniz. Şimdi, siz ya ?17 milyar dolarlık teşvik yolsuzluğu? derken millete bu kürsüden doğruyu söylemediniz ya da bu 17 milyar dolarlık yolsuzluğa ortak oldunuz. Bunu izah etmeniz gerekir.
Sayın Başbakan 2007 yılında, bir grup toplantısında iddialı bir yolsuzluk dosyası açıklamıştı, akaryakıt yolsuzluğu, toplam 38 milyar dolarlık bir gelir kaybına yol açan yolsuzluk. ?Ülkelerle yazıştık. Birçok ülkeye yazdık, otuz birinden cevap geldi. Otuz bir ülke diyor ki:  ?Bizden Türkiye 28 milyar dolarlık akaryakıt, petrol ithal etti.?? diyor. Yine Sayın Başbakan diyor ki: ?Biz gümrük kayıtlarımıza bakıyoruz, 19 milyar dolarlık bir giriş var. Arada 9 milyar fark var, buna ÖTV, KDV, EPDK payını da ilave ettiğimizde 38 milyar dolara çıkıyor. Daha on yedi ülkeden de cevap gelmedi, bu rakam büyüyecek.? Şimdi soruyorum: Ne oldu bu 38 milyar dolarlık yolsuzluk? Ya bu doğru değildi, ya bu yolsuzluğa ortak oldunuz. Nerede, kim, hani, açıklayın, kim yaptı bu 38 milyar doları, ne işlem yaptınız? Şimdi, bunları söylemek kolay, bunları söylersiniz. Bunlar unutuluyor diye düşünmeyin.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bütçe ne getiriyor? Tarım sektörüne bakalım. Tarım sektöründe Hükûmet iddialı ?Çok iyi şeyler yaptık.? diyor. Sayın Başbakan bütçe görüşmesinde burada Merhum Başbakan Adnan Menderes?e sahip çıkan konuşmalar yaptı. Merhum Adnan Menderes Türkiye?de on yıl başbakanlık yapmış önemli bir siyasi şahsiyettir. Bir darbe sonrasında, yargının siyasetin emrine girdiği bir dönemde hukuksuz bir şekilde yargılanmıştır ve idam edilmiştir. O olaylar bize bugün demokrasiye ne kadar sahip çıkmamız, ne kadar kuvvetle sahip çıkmamız gerektiğini söyler. Evet, Merhum Menderes?i ben de rahmetle anıyorum ama Sayın Başbakan Menderes?e, o döneme sahip çıkarken, Aydın?da referandum öncesinde miting yapıp, beyaz gömleğini giyip Menderes?in idam gömleğini sembolize ederken biraz ötedeki Söke Ovası?na gidip ?Pamukta durum nedir?? diye sormuyor, ?Adana?daki pamukta durum nedir?? diye sormuyor. Menderes?in tarım sektörüne gösterdiği sarılmayı, tarım sektörüne gösterdiği ilgiyi, desteği Sayın Başbakan iş bütçeye gelince göstermiyor, böyle bir şey yok. 2002 yılında Türkiye 2,5 milyon ton kütlü pamuk üretirken, bugün pamuk üretimi 1,7 milyon tona düşmüş durumda. Türkiye 2002 yılında ithalatta pamuğa, pamuk ipliği ve pamuklu mensucata 1,3 milyar dolar öderken bugün yıl sonu itibarıyla 3 milyar dolarlık bir gider söz konusu.
BAŞKAN ? Sayın Hamzaçebi, iki dakika süreniz kaldı, ek süre veremeyeceğimi ifade etmiştim. Lütfen?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Şimdi, tarıma sahip çıkmak bu mudur? Tarıma sahip çıkmak bu mudur? 2002 yılında 1 litre mazot almak için buğday üreticisi sadece 4 kilo buğday verirken bugün 6 kilo buğdayla 1 litre mazot alabiliyor.
Şimdi, Sayın Başbakan asgari ücretlinin asgari ücret ile ne kadar mazot aldığını söylüyor. Sayın Başbakan bırakın, şimdi buğday üreticisine gelin, pamuk üreticisine gelin, onlar ne kadar alabiliyor ona bakalım.
Yine, 2002?de pancar üreticisi 16 kilo pancarla 1 litre mazot alırken şimdi 25 kilo pancarla alabiliyor. 1 kilo DAP gübresi için pancar üreticisi 2002?de 5,2 kilo pancar verirken bugün 8 kilo veriyor. Tarım sektöründe durum bu.
Bütçede ne öngörülmüş tarım sektörü için? 6 milyar liralık bir ödenek. Yeter mi? Yetmez. 6 milyar nedir? Gayrisafi yurt içi hasılanın binde 48?i. 2002?de neydi? Binde 53, onun altına düşmüşsünüz. Peki, 2008?de ne verdiniz? 5,8 milyar TL, şimdi 6 milyar. Enflasyonu üst üste koyarsanız, büyümeyi bırakalım, 6,9 vermeniz lazım. Onu vermiyorsunuz, onun için çiftçi perişan durumda.
Fındık üreticisinin 169 milyon TL?lik alacağını da 2004?ten bu yana ödemediniz, gasp ettiniz onu. Bakın, ?Gasp? ağır bir laf, özellikle söylüyorum, bir Hükûmet yetkilisi çıksın, düzeltsin ?Hayır, devlet gasp etmez, bunu ödeyeceğiz.? diye ama sekiz yıldır ödemediniz, sekiz yıldır ödemediniz. Sayın Maliye Bakanı ?Biz 2009 bütçesine koyduk, ödemeyeceğiz.? diye bir cevap verirse şaşırmam.
Şimdi, ne yapmak gerekir? Değerli arkadaşlar, birkaç çözüm cümlesini söylemek istiyorum:
Birincisi, Türkiye ciddi bir vergi reformu yapmak zorundadır. Türkiye vergi reformunu yapmadan hiçbir yere gidemez. Türkiye?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN ? Sayın Hamzaçebi, Genel Kurulun almış olduğu ek süre verilmemesiyle ilgili bir karar var önümde.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Bir selamlayayım efendim.
BAŞKAN ? E, açarsam ek süre vermiş olacağım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Sayın Başkan, bütçenin ilk günü vermiştiniz ama.
BAŞKAN ? Şimdi, bu kararı da ben biraz önce öğrendim. Pazartesi gün Genel Kurulumuz ek süre verilmemesiyle ilgili bir karar almış.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) ? Sayın Başkan, teşekkür için bir süre verelim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) ? Verelim Sayın Başkan.
BAŞKAN ? Yani sizin kararınız. Ben Meclis Başkanı olarak bu karara uymak zorundayım, değişinceye kadar uymak zorundayım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) ? Verelim efendim.
SUAT KILIÇ (Samsun) ? Sayın Başkanım, tümü üzerinde?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) ? Sayın Başkan, tümü üzerinde bir istisna olarak verelim Sayın Başkan.
BAŞKAN ? Grup Başkan Vekili Arkadaşım, buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun) ? Sayın Başkanım, tümü üzerindeki son görüşmeler olduğu için tüm gruplar toleranslı davranılmasını uygun bulacaklardır.
BAŞKAN ? Ne diyorsunuz Sayın Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) ? Sayın Başkan, yeni bir karar alalım.
BAŞKAN ? Yani, beni ?Alınan Genel Kurul kararına aykırı hareket ediyor.? diye itham etmenizden endişe ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) ? Ama gördük ki o kararın uygulamasında gerçekten hatibe son bir dakika vermek gerekli oluyor çünkü sözünü tamamlayıp teşekkür etmesi gerekiyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) ? Sayın Başkan, gruplar arasında bir mutabakat da var.
BAŞKAN ? Değerli milletvekilleri, bakın, grup başkan vekili arkadaşlarımı duyamıyorum, lütfen, bir uğultu var.
MUHARREM İNCE (Yalova) ? Sayın Başkanım?
BAŞKAN ? Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) ? Sayın Başkanım, ?ilk ve son günler hariç? demiştik efendim.
BAŞKAN ? Yalnız, oylamaya sunulan metinde böyle bir cümle yok.
Efendim, grup başkan vekili arkadaşlarımız eğer bu konuda bir tolerans göstermem konusunda mutabıksalar ben sizlere yardımcı olurum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) ? Bir mutabakat var efendim, gerekiyorsa yeni bir karar alalım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) ? Mutabıkız Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) ? Tamam, tamam.
BAŞKAN ? Sayın Hamzaçebi, tekrar mikrofonunuzu açıyorum, lütfen Genel Kurulu selamlayınız efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Teşekkür ederim Sayın Başkan, sözlerimi toparlıyorum.
Türkiye vergi reformu yapmak zorundadır. Vergi reformu iki aşamalı olmalıdır. Birincisi: Mevcut veri oranları aşağı düşürülmeli. Özellikle istihdam üzerindeki vergi yükü Türkiye'de aşağı inmek zorundadır. Bu çerçevede sosyal güvenlik primlerinin ağırlığı çok fazladır, istihdamı cezalandıran bir yapı vardır. Bunu düşürürken toplam vergi hasılatını da artıracak bir programı uygulamaya koymak gerekir, ama bugüne kadar Hükûmet bunun adını, lafını etmesine rağmen kendisini buralara getirememiştir, bu önlemi alamamıştır.
AHMET YENİ (Samsun) ? Siz bir tanesini söyleyin, bir tanesini.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) ? Türkiye tasarruflarını artırmak zorundadır, özel sektör tasarruflarını artırmak zorundadır, bireysel tasarrufları teşvik eden bir model uygulamak zorundadır. Yine, Türkiye sanayileşmede teknoloji yoğun sektörlere ağırlık vermek zorundadır.
Devam edemeyeceğim, çünkü sürem bitti. Sayın Başkanın toleransına da teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Viagra çok çok lezzetli değildir. Yerinde olması gerektiğini tüm atanmış zaten karar verin. Biz sirk geldi ve sevdim aldım. hemen kurtarmaz Ereksiyon Olamıyor Musunuz Sen biraz zaman beklemek zorunda.