TBMM Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Canan Arıtman ve beraberindeki heyeti kabul etti. Hamzaçebi, bir parlamenter sistemde, seçimle gelen iki kişi olmayacağını ifade ederek, "Hem cumhurbaşkanı hem başbakan eğer seçimle gelirse ortada problem var demektir. Yapılması gereken; bu iki başlı sistemi tek başlı hale dönüştürüp, Türkiye'yi başkanlığa taşımak değil, tam tersine tekrar parlamenter sisteme özgü cumhurbaşkanlığı modeline geçmektir." dedi. Arıtman, derneklerinin, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti, Cumhuriyet devrimlerini, vatanın bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak için kurulduğunu belirterek, "Bu doğrultuda Cumhuriyetin yıkılmasına, parçalanmasına, dağılmasına, Cumhuriyet rejiminin son bulmasına neden olacak yeni anayasa çalışmalarına şiddetle karşı çıkıyoruz. Türk'süz, Atatürk'süz, bölücü, yıkıcı anayasaya, başkanlık sistemine, partili cumhurbaşkanlığı sistemine izin vermeyeceğiz. Bu mücadeleyi gerekirse kanımız, canımız pahasına sürdüreceğiz." ifadesini kullandı. Bu çerçevede topladıkları yaklaşık 50 bin imzalı dilekçeyi Hamzaçebi'ye sunan Arıtman, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın laikliğe yönelik sözünün de kendilerini rahatsız ettiğini savundu. Arıtman, Kahraman'ın makamına gideceklerini ve kendisini istifaya davet eden dilekçelerini bırakacaklarını bildirdi. TBMM Başkanvekili Hamzaçebi, demokrasi denildiğinde akla sivil toplumun geldiğini, sivil toplumun güçlü olduğu ülkelerde demokrasilerin de son derece güçlü olduğunu vurguladı. Sivil toplumu, insanlığın hak ve özgürlüklerle ilgili mücadele tarihinde en büyük aşama olarak kabul edebileceklerine işaret eden Hamzaçebi, "Sivil toplum güçlü değilse demokrasi güçlü değildir. Sivil toplumun karşıtı, siyasal toplum, yani devlet. Türkiye'de sivil toplum, kamu gücünün işgali altındadır. Bu işgal sona ermeden, sivil toplum kendi dinamiklerine kavuşmadan, özgürce konuşmadan, tartışmadan demokrasi, anayasa konusunda ilerleme sağlamamız mümkün değildir." değerlendirmesinde bulundu. Türkiye'nin, 200 yılı aşkın anayasa birikimi, geleneği, 140 yıl süreli de parlamenter sistem geleneği bulunduğunu dile getiren Hamzaçebi, bunun azımsanmayacak birikim olduğuna değindi. Hamzaçebi, 1876 tarihli Osmanlı Kanuni Esasisi'nin, parlamenter sistemin temellerini oluşturan ilk anayasa olduğunu ifade ederek, o tarihten bu yana Kurtuluş Savaşı özel koşullarında uygulanan, Meclis üstünlüğü sistemine dayanan 1921 Anayasası bir kenarda tutulursa, bütün anayasaların tercihini parlamenter sistemden yana yaptığını anımsattı. Hamzaçebi, bunun, aynı zamanda toplumun da arzusunu ifade eden yaklaşım olduğuna dikkati çekerek, toplumun eğilimi, kültürü parlamenter sisteme daha uygun olduğu için kendiliğinden böyle bir sistem ortaya çıktığını söyledi. Her yeni anayasanın, bir önceki anayasa dönemindeki olumsuzlukları gidermek amacıyla çeşitli düzenlemeler yaptığını belirten Hamzaçebi, şöyle devam etti: "Şüphesiz her yeni anayasa daha ideale ulaştığımız anlamına gelmez. Ama 1961 Anayasası, 1924 Anayasası'nda olmayan Anayasa Mahkemesini getirmiştir. 1982 Anayasası, günlerce, aylarca süren cumhurbaşkanı seçimi turları sonucunda cumhurbaşkanın seçilememesi gibi demokrasiyle bağdaşmayan durumu engellemek için buna engel oluşturacak, çok kısa sürede parlamentonun cumhurbaşkanı seçmesini sağlayacak şekilde bir düzenleme yapmıştır. Her yeni anayasa, şüphesiz bizi daha ideale taşımadı, daha iyi şeyler yapılmıştır ama olumsuz düzenlemeler de olmuştur. Örneğin 1982 Anayasası, parlamenter sistemde olmaması gereken bir şekilde bir cumhurbaşkanı modeli ortaya koymuştur. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanları tarafsızdır, sembolik yetkilere sahiptir, denge unsurudur. Yürütmenin elbette parçasıdır ama gerçek yürütme organı hükümettir. Krizleri önleyecek, problemleri çözecek bir cumhurbaşkanı parlamenter sistemde vardır. Ama 1982 Anayasası bunun ötesine gitti. 2007'de maalesef büyük yanlışlık yapıldı, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi uygulamasına gidildi. Bir parlamenter sistemde, seçimle gelen iki kişi olmaz. Hem cumhurbaşkanı hem başbakan eğer seçimle gelirse ortada problem var demektir. Nitekim şimdi bu problem yeni anayasa arayışlarının en büyük hareket noktası olmuştur. Ama yapılması gereken; bu iki başlı sistemi tek başlı hale dönüştürüp, Türkiye'yi başkanlığa taşımak değil, tam tersine tekrar parlamenter sisteme özgü cumhurbaşkanlığı modeline geçmektir. Doğru olan budur." TBMM Başkanvekili Hamzaçebi, anayasaların toplumsal uzlaşma metinleri olduğunu, hiçbir siyasi partinin kendi siyasal gücüne dayanarak anayasa yapma işine girişmemesi gerektiğini ifade etti. Hamzaçebi, 2011 seçimlerinden sonra TBMM'nin bu konuda çok güzel bir sınav verdiğini, 4 partinin katılımıyla Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurulduğunu, 25 ay süren çalışma sonucunda 4 partinin 60 maddede uzlaştığını, ancak daha sonra komisyonun çeşitli nedenlerle dağıldığını anımsattı. Sık sık bir anayasa yapım hazırlığından söz edildiğine işaret eden Hamzaçebi, şu anda toplumun bölündüğünü, bölünmüş toplumların ırksal, dinsel, dilsel, kültürel, bölgesel, ideolojik, etnik gibi çeşitli kavramlar üzerinden sosyal bölünmeye uğrayan toplumlar olduğunu belirtti. Hamzaçebi, toplumda böyle bir yapı gördüklerini, böyle bir toplumda siyasal bölünme çizgilerinin, sosyal bölünme çizgilerini takip ettiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: "Bu nedenle bir uzlaşma aramadan, anayasaların toplumsal uzlaşma metni olduğu gerçeğini gözardı ederek bir anayasa yapım işine girişilirse, bu, topluma huzur değil, huzursuzluk verir. Anayasa yapım süreçleri çatışma değil uzlaşma süreçleri olmalıdır. Türkiye bunu başarırsa bu konuda ilerlemeler sağlayabilir. Ancak şu hiçbir zaman unutulmamalıdır, bizim anayasalarımızın 1924'den bu yana ortak özelliği, kurucu felsefesi, değerleri vardır. Bu değerlerden vazgeçilemez, vazgeçilmesini mümkün görmüyorum. Bu değerler topluma, millete mal olmuştur. Laiklik, söylendiği gibi 1937'de anayasaya giren kavramdan ibaret değildir. Bu tarihte girmiştir ama Türkiye Cumhuriyeti'nin laikleşme süreci, 1924'ten itibaren başlar. Cumhuriyet başlı başına bu konuda bir devrimdir. 3 Mart 1924'de kabul edilen üç kanundan biri Tevhid-i Tedrisat Kanunu'dur. 1926'da kabul edilen Medeni Kanun, laiklik konusunda çok önemli bir adımdır. 1937'de de anayasamıza girmiştir. Bundan sonra da bu ilkeden hiçbir şekilde vazgeçilmesi mümkün değildir. " Bir soru üzerine Hamzaçebi, hukukun kaynağının insanların, toplumların ihtiyaçları olduğunu ifade etti. Ortada başkanlık sistemine gidilmeyi gerektiren bir toplumsal ihtiyaç görmediğini belirten Hamzaçebi, "Parlamenter sistem tıkanmaya mı uğradı, yasalar mı çıkmıyor? Böyle bir sorun yok." dedi. Hamzaçebi, 1958 Fransa anayasası yapılırken, parlamenter sistemdeki tıkanmayı aşmak için yarı başkanlık modeline geçildiğini, ihtiyaçtan doğduğunu, Türkiye'de böyle bir ihtiyaç görmediğini bildirdi. "Aman koalisyonlar olmasın." diyerek, 1970,1990'lı yılların örnek verilmesini doğru bulmadığını belirten Hamzaçebi, koalisyonların da demokrasinin sonucu olduğunu, ihtiyaca dayanmayan bir şeyin toplumsal tabanı olabileceğini düşünmediğini söyledi. Türkiye'nin Almanya'nın soykırım iddialarına yönelik gerekli adımları atıp atmadığına yönelik soruya Hamzaçebi, "Atamadı. Hükümetin tutumunu üzüntü verici buluyorum. Eskiden Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, bu kararların diğer ülke parlamentolarından çıkmasını engellerdi. Bugün bu kararların o ülke parlamentolarından çıkmasını engelleyecek bir siyasal güç maalesef Türkiye'de yoktur." karşılığını verdi. Viagra çok çok lezzetli değildir. Yerinde olması gerektiğini tüm atanmış zaten karar verin. Biz kulüp geldi ve sevdim aldım. hemen şimdi kurtarmaz Ereksiyon Olamıyor Musunuz Sen üç gün beklemek zorunda.