Dönem: 27 Yasama Yılı: 2 Tarih: 16.07.2019 Birleşim: 103 Ham Tutanak Sayfası:364- Konuşmacı: MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ Seçim Çevresi: İSTANBUL Tutanak Metni:
Merkez Bankası ihtiyat akçelerinin bütçeye aktarılmasıyla ilgili maddelerden 5'inci madde üzerinde görüşlerimi ifade edeceğim.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bir süredir yaşamakta olduğu güven sorunu, yaşadığımız siyasal istikrarsızlığın, ekonomik istikrarsızlığın temelinde yer alıyor. Güven yoksa siyasal istikrar da yoktur, ekonomik istikrar da yoktur. Siyasal istikrar, ekonomik istikrar, güven, bunlar daima birbirini karşılıklı olarak besleyen, destekleyen kurumlardır. Güven, her şeyin başıdır.
AK PARTİ'nin iktidar olduğu 2002 sonundan bugünlere kadar ya da yaşadığımız bu son krize kadar Türkiye ekonomisinin yapısı, işleyişi, büyüme performansı tamamen yurt dışından gelen kaynağa dayanmıştı. Yurt dışından kaynak giriyorsa, ekonomimiz büyüyordu, yurt dışından kaynak girmiyorsa ekonomimiz büyümüyordu, küçülüyordu, daralıyordu, krizlere giriyordu. Elbette dünyada yaşanan krizlerin de Türkiye ekonomisine katkısı ayrıca vardır, bu ayrı bir konu ama kendi krizlerimizin ana nedeni budur ve şu anda yaşamakta olduğumuz kriz Türkiye'nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan krizdir, kendi krizimizdir.
Türkiye'nin yıllık dış borç ödemesi yaklaşık 180 milyar dolar civarındadır. Buna cari açığı eklediğimizde aşağı yukarı 235-240 milyar dolarlık yıllık finansman ihtiyacı ortaya çıkar. Evet, kriz döneminde şimdi cari açık vermiyoruz, çok az veriyoruz, hatta "Son ay artı 150 milyon lira fazla verdik." gibi şeyler söyleyebiliriz ama bu, çok kilolu bir insanın açlıktan kilo vermesine benzer. Çok kilolu, "Aa, ne güzel fit olmuşsun!" Ya, adam yemek yiyemiyor, kilo vermiş, bu ona benziyor. Normal dönemlerde Türkiye'nin böyle bir finansman ihtiyacı var. Kaynak yok, kaynak gelmiyor, bu döviz krizini yarattı. Döviz krizi şimdi ekonomik krize dönüştü, reel sektörün krizine gidiyor. Üretim yok, yatırım yok, ihracatımız son derece sınırlı imkânlarla gerçekleşiyor.
Değerli arkadaşlar, bu krizi aşmanın yolu Merkez Bankası kaynaklarına başvurmak değildir. Daha evvel bir yasa çıktı, Merkez Bankasının her yıl Hazineye nisan ayında aktarmakta olduğu kâr, bu yıl bir yasayla öne çekilmek suretiyle daha erken aktarıldı, ocak ayında Hazineye aktarıldı. Bütçe açığı o zaman 33 milyar lira daha az gösterildi. Ne zamana kadar? Nisan ayına kadar. Sonra yine gerçek ortaya çıktı. Nisanda aktarılması gereken kâr olmayınca o ay gerçek rakam ortaya çıktı. Şimdi, kaynak yok, para yok, tabiri caizse deniz bitti, ne lazım? Merkez Bankasının ihtiyat akçelerine başvuralım. Son Merkez Bankası Başkanı atamasıyla birlikte Merkez Bankasının bağımsızlığı tamamen yok oldu, tamamen. Tavsiyem oyunu kendi kuralları içerisinde oynamaktır. Bunu ciddi olarak söylüyorum, Merkez Bankasını Hükûmete bağlı bir birim olarak yasalarda tarif edebilirsiniz. Fiilen öyle -Hükûmet yok, pardon- Sayın Cumhurbaşkanına bağlı, bunu hukuki bir temele oturtabilirsiniz. Ama bir yandan piyasa ekonomisinde olacaksınız, bir yandan neoliberal politikaları uygulayacaksınız bütün her şeyiyle, sonra bir kenarından Merkez Bankasına müdahale edeceksiniz. Bu sizi çıkmaza götürür, ilk olarak söyleyeceğim budur.
İkinci olarak maddeyle ilgili şunu söylemek istiyorum. Maddeniz yanlış, kendi mantığı içerisinde yanlış. Bu kürsüye çıktığımda hep şunu söylerim, önce kendi görüşümü size aktarırım ama madem bir şey yapıyorsunuz bari doğru yapın. Yanlışlık şurada, Türk Ticaret Kanunu'nun 519'uncu maddesi var, yeni Türk Ticaret Kanunu. Bu, eski, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 466'ncı maddesiyle aynı hükmü taşıyor. İki kanunun da hükmü şudur: "Her yıl safi karın yirmide biri esas sermayenin beşte birini buluncaya kadar umumi yedek akçe olarak ayrılır." Eski kanun hükmü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, devam edin lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Yeni Türk Ticaret Kanunu bunu yeni kelimelerle tarif ediyor: "Yıllık kârın yüzde 5'i ödenmiş sermayenin yüzde 20'sine ulaşıncaya kadar genel kanuni yedek akçe ayrılır." Aynı hüküm. Yani kârdan önce yedek akçe ayrılır, sonra ne yapacaksanız yaparsınız; ister hazineye aktarırsınız, ister çalışanlara ikramiye verirsiniz. Ne yapıyorsunuz bu maddede? Bu yedek akçeyi kaldırıyorsunuz. Bu yedek akçe derken, Merkez Bankası Kanunu'nun 60'ıncı maddesine göre her yıl kârın yüzde 20'si ihtiyat akçesine ayrılır, sermayeyle bir bağı yok, sermayenin şu kadarına ulaşıncaya kadar diye bir şey demiyor, yüzde 20. Bu ayrıldıktan sonra hisse senetlerinin nominal değeri üzerinden yüzde 6 oranında ilk kâr payı olarak hissedarlara dağıtılır. Kim hissedarlar? Yüzde 55 hazine, yüzde 45 özel kişiler, şirketler. Niye bu birinci tertip yedek akçeyi ayırmaktan vazgeçerek bu, hazine dışındaki, sermayeye yüzde 45 oranında sahip olan özel şirketlere daha fazla kâr aktarılmasının yolunu açıyorsunuz? Yanlış arkadaşlar.