İstanbul, deprem riskine karşı hazırlığını tamamlamamıştır. Bir an önce bu hazırlıkları bitirmeliyiz

Dönem: 27 Yasama Yılı: 3 Tarih: 29.01.2020 Birleşim: 49 Ham Tutanak Sayfası:231-

Konuşmacı: MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ Seçim Çevresi: İSTANBUL

Tutanak Metni:


    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
    Değerli milletvekilleri, Elâzığ-Malatya depremini yaşadık; hâlen o sürecin içerisinde Elâzığ ve Malatya'dan gelen haberleri hepimiz takip ediyoruz. Bu süreçte 3194 sayılı İmar Kanunu, 775 sayılı Gecekondu Kanunu gibi kentsel yerleşimleri ilgilendiren, çeşitli kanunlardaki değişiklikleri konu alan, değişiklikleri kapsayan bir kanun teklifini görüşüyoruz. Önemli bir kanun teklifi ancak bu kanun teklifini görüşürken İmar Kanunu gibi, 775 sayılı Gecekondu Kanunu gibi özellikle kentsel yerleşimleri ilgilendiren değişiklikleri görüşürken asıl konuşmamız gereken depremdir; deprem karşısında şehirlerimizde hangi önlemleri aldık alamadık, hangi önlemleri almalıyız, bunları konuşmalıyız. Bu vesileyle Elâzığ-Malatya merkezli depremde hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza şifa diliyorum. Orada görev yapmış veya cansiperane görev yapmakta olan arama kurtarma ekiplerine yürekten teşekkür ediyorum, kendilerine başarılar diliyorum.
    Hep İstanbul depremini konuşuyorduk, muhtemel İstanbul depremi karşısında İstanbul'da neler yapılmalı, neler eksik, bunu konuşurken deprem Elâzığ'da meydana geldi yani Anadolu'yu biraz dikkatimizden kaçırdık, bir gerçeği dikkatimizden kaçırdık çünkü Türkiye'nin yüzde 70'i birinci ve ikinci derece deprem riski alanındadır. Bu oranı daha evvel bu kürsüden yüzde 66 olarak ifade etmiştim, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının vermiş olduğu rakam buydu ancak Sayın Cumhurbaşkanı bu oranı yüzde 70 olarak telaffuz etmiş olduğu için ben de bu oranı kullanıyorum. Türkiye'nin yüzde 70'i birinci ve ikinci derece deprem riski alanındadır. Bu yüzde 70'lik alanda nüfusumuzun üçte 2'si yani yaklaşık 66 milyonu yaşamaktadır. Pardon, üçte 2'si değil, dörtte 3'ü. Yanlış söyledim. Eski rakamlarla Sayın Cumhurbaşkanının rakamı arasında bir değişiklik yaparken bu hata oldu. Nüfusumuzun dörtte 3'ü bu yüzde 70'lik alanda yaşamaktadır. Yani 60 milyon burada yaşıyor. 60 milyon insanımız deprem riski altındadır.
    Türkiye'de toplam 20 milyon bağımsız bölüm vardır. 20 milyon bağımsız bölümün 5 milyonu 1999 depreminden sonra çıkarılan yönetmelik sonrasında yapılmıştır. Bu yapıların kural olarak deprem riskine karşı sağlam olduğu kabul ediliyor. 15 milyon ise 99 depremi sonrası çıkarılan yönetmelikten önce yapıldığı için riskli yapı olarak kabul edilmektedir. Bu 15 milyon yapının 7,5 milyonu öncelikle risk altında olan yapı olarak kabul edilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı bu rakamı da 6,7 milyon olarak ifade etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanının verdiği rakamlardan gideceğim. 6,7 milyonluk riskli yapının, yine Sayın Cumhurbaşkanının ifadesine göre 1 milyon 112 bininin kentsel dönüşümü yapılmış veya yapılma sürecindedir, inşaat aşamasındadır. Bunları da dikkate alırsak 5,5 milyon yapının riskli yapı olduğu ortaya çıkmaktadır. Karşımızda 5,5 milyon yapının kentsel dönüşümünün gerçekleştirilmesi zorunluluğu vardır.
    Konuyu İstanbul özeline taşırsak, İstanbul'daki toplam yapı stoku bağımsız bölüm sayısı 4 milyon 700 bindir. Bunun da yüzde 15'inin riskli yapı olduğu kabul edilmektedir. Yüzde 15'lik oran 705 bine tekabül etmektedir. 700 bin yapı diyelim buna. Aslında bu yüzde 15'lik rakamın nasıl bulunduğunu araştırdım, ciddi bir hesaba dayanmıyor, bir varsayıma dayanıyor. 3 ilçede yapılmış bir araştırma, kaba bir araştırma İstanbul'un geneline teşmil edilmiş ve "yüzde 15" denmiş. Gerçek oranın yüzde 25 olduğu ifade edilmektedir. Bunu dikkate aldığımızda riskli yapı sayısı İstanbul'da 1 milyon 175 bindir.
    İstanbul depremi "muhtemeldir" diyorum -artık, bilim adamları "Kesinlikle olacak." diyor, "muhtemel" kelimesinin kullanmamak gerekir- ve bunun şiddetinin de 7'nin üzerinde olacağı bütün bilim adamları tarafından kabul edilmektedir. Elâzığ depremi 6,8 şiddetindedir, İstanbul depremi 7'nin üzerinde; "7,4" deniliyor, başka oranlar telaffuz ediliyor. Bu, artık, bilim adamlarının değerlendireceği bir konu. Böylesi bir büyük bir deprem karşısında İstanbul depreme hazırlığını tamamlamamıştır.
    Aslında Elâzığ'dan örnek vereyim. Elâzığ bir test oldu. Elbette 41 vatandaşımız hayatını kaybetti; üzüntümüz, acımız derindir. Ama öte taraftan deprem konusundaki hazırlıklarımızı gözden geçirmek için bize bir ders verdi Elâzığ depremi.
    Elâzığ'da kilometrekare başına yaşayan insan sayısı 70'tir, Malatya'da bu sayı 68'dir, Erzincan 20'dir, Erzurum 30'dur. Bunu şunun için veriyorum: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun toplamını aldığımızda, kilometrekare başına yaşayan insan sayısını 50 olarak kabul ettiğimizde, benzer bir depremin -şiddeti farklı olabilir, aynı olabilir- İstanbul'da yaşandığını düşündüğümüzde, İstanbul'da kilometrekare başına düşen insan sayısı 2.900'dür. Yani Elâzığ'da etkilenen insan sayısının, o Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da etkilenecek insan sayısının 60 katı büyüklüğünde insan İstanbul'da etkilenecektir. Bunu düşünmek bile istemiyorum.
    Değerli arkadaşlar, bakanlarımız orada; hepsine teşekkür ediyorum. Çalışmalarını sürdürüyorlar, teşekkür ediyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Murat Kurum -TOKİ kendisine bağlı- TOKİ'den gelen bir Sayın Bakan. Koşturuyor, güzel işler yapmaya çalışıyor. Bazı konularda -Kanal İstanbul gibi- düşüncelerimiz farklı olsa da kaçak yapılar, işte depreme karşı alınacak önlemler konusunda ciddi bir çaba içerisinde; bunu görüyorum. Kartal'da bir bina çöktü, hemen TOKİ oraya gitti, çevresindeki diğer tehlikeli binaları yıktı, yeni binalar yapılıyor. Şimdi Elâzığ'da -TOKİ yine el attı- yeni binalar yapılacak. Teşekkür ederim. Peki, arkadaşlar, risk altındaki binaları yıkıp yapmak için bir depremin olmasını mı beklemek gerekiyor? Niye İstanbul'da Avcılar'daki tehlike altındaki binaları TOKİ, gidip hemen boşaltıp, yıkıp yerine bir program dâhilinde yenisini yapmıyor? Niye İstanbul'un diğer riskli bölgelerindeki, ilçelerindeki riskli yapıları önceliklendirmek suretiyle böyle bir program, proje dâhilinde kentsel dönüşümünü gerçekleştirip vatandaşlarımızı depreme karşı sağlam binalara taşımıyoruz? İlla bir acı mı yaşamamız gerekiyor? Bunu son derece yanlış buluyorum. Buradan ben Sayın Cumhurbaşkanına çağrıda bulunuyorum: Talimat verin, İstanbul'daki riskli binalarda da bir an önce bu yıkımlar başlasın, o binalar boşaltılsın; insanlarımız İstanbul'da ölmesin, yarın üzülmeyelim.
    Değerli arkadaşlar, teklifle ilgili söyleyeceğim çok şey var; ilgili maddelerde, önergelerde bu görüşlerimiz gerek benim tarafımdan gerek arkadaşlarımız tarafından açıklanacaktır. Ancak burada, bu kısa zaman içerisinde son olarak şunu ifade etmeyi bir görev sayıyorum: Değerli arkadaşlar, büyük şehirleri bir rant alanı olarak görmekten vazgeçmek lazım. Şehirlerin, özellikle de İstanbul'un rant yaratma kapasitesi son derece yüksektir ve bu rant imar planlarıyla gerçekleştiriliyor. Emsal ve yükseklik uygulamaları İstanbul'da rant yaratmanın aracı olmuştur ve kamunun elinde muazzam bir rant yaratma aracı vardır. Kamu belediyelerdir, kamu TOKİ'dir, kamu Çevre ve Şehircilik Bakanlığıdır. Burada yüksekliklerle ilgili olarak "Belediye meclisleri 2001 yılı sonuna kadar bu yükseklikleri belirlesin." demiş olmak bu rantların önünü kesmeye yetmiyor. Evet, rant şehirde doğar ama bu rantın kimler tarafından alındığı, kimlerin cebine gittiği önemlidir. Şehir insanların göç ettiği, yerleştiği yerse araziler giderek değerlenir, kamu hizmetlerinin gelmesi sonucu arazi değerlenir ve burada bir rant doğar.
    (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
    BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen Sayın Hamzaçebi.
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Bu rantın kime gittiği, nasıl paylaşıldığı önemlidir. Bugüne kadar bu rant adil bir şekilde paylaşılmadı. Parsel sahipleri ile birtakım kişiler arasında bu rant maalesef paylaşıldı.
    Şimdi, 15'inci maddede "değer artış payı" diye bir düzenleme getiriyorsunuz, madde geldiğinde konuşulacaktır. Bir şey öneriyorum: Gelin, başta İstanbul olmak üzere, bu imar planı oyunlarıyla kim ne kadar değer kazanmışsa bunları vergileyelim. Değerli konutlar vergisi getirdiniz, uygulanamıyor, bakın. O zaman da önermiştim. Gelin, imar planı emsal yükseklik oyunlarıyla kim ne kadar para kazanmışsa bunları vergileyelim. Bunlar imar hakları o parsel sahibinin değil bütün toplumundur. Onları kamu otoriteleri istediği kişiye istediği gibi verme, dağıtma hakkına sahip değildir.
    Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
    Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.