T B M M Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : Dilekçe Alt Komisyonu Ön Ödemeli Gayrimenkul Satışlarında Yaşanan Sorunların Araştırılması ve Alınabilecek Önlemlerin Belirlenmesi Alt Komisyonu Tarih :14/10/2020 MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, bürokrasinin değerli temsilcileri. Bir anımı anlatarak konuşmama başlamak istiyorum, bu toplantı bana onu hatırlattı. 2001 Krizi yaşanmış -ben de o zaman Maliye Bakanlığında görevliyim- ekonomi dibe vurmuş durumda, faizler böyle yüzde 7 binlere çıkmıştı o günlerdi. Başbakanlıkta bir toplantı vardı. -Başbakan Sayın Bülent Ecevit’ti, Allah rahmet eylesin- Başbakan yardımcıları, Bakanlar ve ilgili bürokratlar o salondaydı. Bürokrasi böyle sunumlar yaptı; grafikler, işte, eğriler, sunumlar, o renkli ekranlarda o kadar güzel gözüküyordu ki fakat ekonomi dibe vurmuş durumdaydı. Sayın Ecevit hepsini dinledi, dinledi: “Peki bütün bu sunumların, bu rakamların üretimle nasıl bir ilgisi var acaba?” dedi. Şimdi, ben sunumlar için sizlere teşekkür ediyorum. Hepsi güzel, yararlandım. Fakat sayıları 100 bini bulan konut satış vaadiyle dolandırılan vatandaşlarla, onların mevcut dertleriyle bu sunumun nasıl bir ilgisi var acaba? Onların birikmiş sorunlarını nasıl çözeceğiz? Bu sunumlar geleceğe yönelik olarak yapılması düşünülen çalışmaları gösteriyor. Bazı arkadaşlar, yasaların yeterli olduğunu söyledi, bazıları, yasalarda birtakım değişiklikler yapılması ihtiyacı olduğunu ifade ettiler. Hepsi güzel. Müteahhitlik sistemi değişiyor, bir karne sistemi geliyor, mesleki yeterliliklerine bakılacak, başka ölçülere göre müteahhitler sınıflandırılacak, daha güvenli bir kurum oluşturulacak. Güzel ama Fikirtepe’de bugün, hâlâ, kazılmış olan inşaat çukuruna bakan, yıllardır o çukurda inşaat yapılmasını bekleyen vatandaşlarımız var. Esenyurt’ta konut satış vaadiyle dolandırılan on binlerce vatandaşımız var. Bunların bir kısmı –“dolandırılan” kelimesini özellikle kullanıyorum- elbette konutunu elde edemeyen vatandaşlarımızın bir bölümü ekonomik kriz veya diğer nedenlerle müteahhidin işlerinin bozulmasından dolayı konutunu alamamış olabilir ama olmayan bir konutu maketten pazarlayıp o konutu ayrıca 3 kişiye satan bir kişi var ise buna “müteahhit” bile demek yanlış olur, “dolandırıcı” demek gerekir. Ortada büyük bir sorun var demektir. Bu sorunları çözecek bir yaklaşımı ben bu sunumlarda görmedim. Esasen, mevcut yasalar layıkıyla uygulanmış olsaydı bu sorunları yaşamamış olurduk. Şimdi, Ticaret Bakanlığından örnek vereceğim. Bence burada en baş sorumlu Ticaret Bakanlığıdır. Ticaret Bakanlığı bugüne kadar görevini yapmamıştır. 4077 sayılı Kanun 1995 yılında yürürlüğe girmişti. 4077 sayılı Kanun’un kampanyalı satışları düzenleyen 7’nci maddesi der ki: “Kampanyalı satışlar Bakanlığın izniyle yapılır.” Bu kadar. Bakanlık izin verirse kampanyalı konut satışı yapılabilir, Bakanlık izin vermezse yapılamaz. Bu maddenin uygulanıp uygulanmadığını denetleyecek olan kimdir? Elbette ki Ticaret Bakanlığıdır. 4077 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldırıp onun yerine yürürlüğe giren 2014 tarihli 6502 sayılı Kanun var, daha evvel kabul edildi, yürürlüğü 28/5/2014 tarihinde oldu. Orada da ön ödemeli konut satışını geçmiş tecrübelerin etkisiyle, o yaşanmış olan acı olaylar göz önünde bulundurularak çok sıkı bir şekilde düzenledi kanun. Bakın, o kadar sıkı ki bir kere, ön ödemeli konut satışları için satışa başlanmadan bir gün önce vatandaşlara bilgilendirme formu verilmek zorunda. Bilgilendirme formunda nelerin olması gerektiğini Ticaret Bakanlığı belirliyor, belirlemiş durumda. Kanun onunla yetinmiyor, diyor ki: “Yapı ruhsatı alınmadan tüketicilere ön ödemeli konut satış sözleşmesi yapılamaz.” İnşaat ruhsatı alınacak. Kanun bununla da yetinmiyor, diyor ki: “Ön ödemeli konut satışının tapu siciline tescil edilmesi ya da satış vaadi sözleşmesinin noterde düzenlenmesi şarttır.” Çok sıkı kuralara bağlamış durumda. “Satıcı, geçerli bir sözleşme yapılmış olmadıkça tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasını veya tüketiciyi borç altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyemez.” Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun madde 41. Geçerli sözleşmenin şartlarını biraz önce söyledim, yapı ruhsatı alınacak, sözleşme tapu siciline şerh edilecek veya satış vaadi sözleşmesiyse noterde yapılacak ancak bu takdirde geçerli sözleşme olabilir. Böyle bir sözleşme olmadan ön ödemeli konut satışı yapıyorsa bir kişi, kanuna aykırı hareket ediyor demektir. Kanun yine yetinmiyor, teminat müessesesini getirmiş ya bir teminat mektubu alınacak ya da teminat yerine geçecek neler olacak ise onlar yapımcıdan, müteahhitten istenecektir. Bu görevleri Ticaret Bakanlığı yapmamış. “Yaptım.” diyebilir, Sayın Bakandan soru önergesiyle bilgi de aldı ama istediğim bilgileri de Bakanlık vermiş değil bana. “Cezalar uyguladık, şunları yaptık.” diyor. Yaptık ama ortada büyük bir cenaze var, 100 bin kişi var tahminen, bu sayı daha da artıyor. Böyle bir mağdur kitle var, muazzam mağdur bir kitle var. Sayın Bakana sorduğum sorulardan bir tanesini sizlerin bilgisine ve dikkatine sunacağım. Bakın, çok sayıda soru var, 15 soru var, bir tanesini sizlerin bilgisine sunacağım: “6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 77’nci maddesi kanun çeşitli maddeleriyle getirilen kurallara aykırı hareket edilmesi hâlinde uygulanacak idari para cezasını düzenlemektedir. Örneğin, bina tamamlama sigortası yaptırmadığı veya Bakanlıkça belirlenen tutarda teminat yatırmadığı veya Bakanlıkça belirlenen tutarda teminat vermediği hâlde ön ödemeli konut satan kişilere 77’nci maddenin (8) numaralı fıkrasına göre aykırılığın giderilmesi için bir ay süre verilir. Bu süre sonunda aykırılığın giderilmemesi hâlinde maddede belirtilen idari para cezaları uygulanır.” dedikten sonra sorumu soruyorum: “Anılan fıkra hükmüne göre söz konusu aykırılıkların giderilmesi için kaç kişiye süre verilerek aykırılıkların giderilmesi istenilmiş veya idari para cezası uygulanmıştır?” Bu soruma cevap alamadım. Eğer, Bakanlık yetkilileri bu soruma cevap verirse memnun olurum. Bakın, kanun çok sıkı kurallara bağlamış durumda, adım adım takip edilmesini istemiş ama Ticaret Bakanlığı maalesef, bunu takip etmemiş. Hatırlıyorum o günleri, Esenyurt’ta konut projesi yapacak olan bir yapımcının gazetelerde boy boy ilanları vardı. İnanamadım, rakamlara baktım, gerçekten makul rakamlar ve sunulan maket projelerin görselleri vatandaşı son derece etkileyici durumdaydı fakat Bakanlık bu reklamlara göz yummuş. “Haberim yok.” diyebilir, bu reklamları bütün Türkiye gördü. “Bu reklamlar üzerine ne yaptınız?” diye ben, Sayın Bakana sordum, ona da cevap alamadım. Arkadaşlar, böyle bir sorun var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığını ilgilendiren bir konuyu da söyleyeyim: Fikirtepe örneği. Evvelki hafta sonu Fikirtepe’ye gittim. Fikirtepe’deki meseleyi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gayet iyi biliyor. Oradaki sorunu çözmek amacıyla 2019 yılında bir yasa değişikliği yapıldı. Yasa değişikliğiyle bir mesafe alınmış gibi gözüküldü ama o yasa değişikliği fiiliyatta hiçbir şey ifade etmedi, sonuç alınamadı. Oradaki sorun, Esenyurt’taki, Tuzla’daki, diğer yerlerdeki konut satış vaadiyle dolandırılan vatandaşlardan biraz daha farklı, yine bir dolandırma öyküsü var ama farkı şurada: Oradaki vatandaşlar, bir kere, o arsanın maliki. Bu arsayı sadece bir örnek olarak veriyorum, orada bunun gibi aşağı yukarı 43 proje var ve 12 bin kişidir, sadece Fikirtepe’de aileleriyle beraber mağdur olan kişi sayısı 60 bin kişidir. Yasa işe yaramadı. Üçte 2 oranında pay sahiplerinin bir araya gelip karar alması, karara katılmayanların dairelerinin satılması, sonra bir yıl içinde müteahhidin haklı sebeplerle inşaata başlamaması hâlinde paydaşların tekrar en az üçte 2 oranındaki katılımıyla karar alınıp Bakanlığa başvurulması çok ağır bir süreç ve sanmıyorum bu süreç işlemiş olsun. Eğer uygulaması varsa Sayın Bakanlık temsilcisinden ben rica ediyorum. Onların bir dava duruşmasına katıldım, bir şirketle ilgili dolandırıcılık iddiasıyla suç duyurusu yapmış vatandaşlar. Duruşmayı izledim. Hâkim ortak yüzde 70 oranında pay sahibi fakat o yargılanmıyor, o da şikâyetçi olmuş “Beni de kandırdılar.” diye. Yüzde 30 oranında pay sahibini tutuklamışlar, şirketin getir götür işlerini yapan, işte “office boy” satış görevlisi vesaire gibi kişileri tutuklamışlar, bütün sorumluluk onların üzerine binmiş durumda. Hâkim, sonuçta diğerlerini tahliye etti ama asıl yüzde 70 ortakla, asıl burada sorumlu olması gereken kişiyle ilgili herhangi bir şey yok. Yani işi yargıya havale etmek, bu özel hukuk ilişkilerini ilgilendiren bir sorundur. Bunu yargı çözsün demek de doğru değil. Bu konuda Komisyonun yasa değişiklikleri de dâhil olmak üzere, ben bürokrasiden talepte bulunmasını, öyle bir hazırlık yapılmasının uygun olacağını düşünüyorum Sayın Başkan. Aksi takdirde, bu sorun ortada kalacaktır. Sayın Ticaret Bakanını da ben göreve davet ediyorum. Bakın, dört aydır ben kendisinden randevu bekliyorum, Akif Hamzaçebi olarak kendisini aradım, ilkinde telefonla görüştüm, “Konut mağdurlarıyla birlikte size gelmek istiyorum.” dedim. Benim siyaset anlayışımda konuyu ilgili makamlarına götürmek vardır, sorunu çözmek vardır. Yani kamuoyuna zaten mal olmuş, benim ayrıca mal etmeme gerek yok. Bir yapıcı anlayışla “Sayın Bakana götürelim, çalışmalarım var, kanun teklifim var.” dedim. Sayın Bakan “Ben inceleyip döneceğim.” dedi, dönmedi. Sonra kendisinden yazılı talepte bulundum, bu vaki değildir, yazılı talepte bulunmak ama ne olacağını tahmin ettiğim için yazılı yaptım. Aradan dört ay geçti, cevap gelmedi. On beş yirmi gün önce Sayın Bakanın sekretaryasına not bıraktım, acaba randevu verecek mi, yine cevap vermedi. Sonra sosyal medyada paylaşım yaptım, Sayın Bakan beni önce engelledi, sonra herhâlde birisi söyledi ki ya bu doğru değil, engeli kaldırdı. Sonra bugün basın toplantısı yaptım, Sayın Bakanı tekrar göreve davet ettim. Biz bakan değil, gören insan istiyoruz o makamlarda. Teşekkür ederim.