5 Ekim 2021 Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3854)

5.10.2021 tarihli PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU

Konuşmacı: MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ Seçim Çevresi: İSTANBUL

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Değerli milletvekilleri, sayın teklif sahibi, Gelir İdaresinin, bürokrasinin ve sivil toplum kuruluşlarının çok değerli temsilcileri; zaman çok kısıtlı olduğu için çok uzun konuşmayacağım, sadece başlıkları ifade etmekle yetineceğim.
    Önce teklifin adından başlamak istiyorum, neden "Vergi Usul Kanunu" diye başlıyor? Oysa ilk değişiklikler Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılıyor. Gelir İdaresinde vergi usul grubu hazırladığı için mi kanuna onun adını verdiniz, bilemiyorum. Yani kanunun adını değiştirmekte yarar var, kanun hazırlama tekniğine uygun olması lazım. Bu, ayrıntıda bir konu ama ifade etme ihtiyacı duydum.
    Şimdi 2 tane rakam vereceğim. Önce yapılması gereken, vergi sisteminde reformdur. "Vergi sisteminde reform" deyince akla gelen, dolaylı vergilerin payının azaltılması, dolaysız vergilerin payının yükseltilmesi. Daha doğru ifade edersek toplamda dolaysız vergilerin payının daha yüksek olmasıdır. On Birinci Kalkınma Planı'na baktım, bu yönde birtakım hedefler konulmuş. Ayrıca "Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu birleştirilerek yeniden yazılacaktır." diye bir hedef konulmuş, "Vergi Usul Kanunu yeniden yazılacaktır." diye bir hedef konulmuş. Bu hedefler dururken neden böyle -basit usulle ilgili düzenlemeyi hariç tutuyorum- ayrıntıda birtakım düzenlemeler yaparak buraya geliyorsunuz? Bu ayrıntı düzenlemeleri de sanıyorum şuradan doğdu: Sayın Cumhurbaşkanının basit usuldeki mükelleflerin gelir vergisinden muaf tutulmasına yönelik taahhüdü çerçevesinde buna yönelik bir düzenleme yaparken "Ya, tek başına o olmasın, yanına da birtakım maddeleri ilave edelim, Gelir İdaresi de burada birtakım sorunlarını aşsın." diye düşünüldü. Reform niyeti yok. Yirmi yıllık bir iktidarın, artık, reform yapması da esasen mümkün değildir. Biraz önce sözünü ettiğim 2 rakamı vermek istiyorum: Türkiye'de tahsil edilen katma değer vergisinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı -elimde en son 2018 yılı rakamı var, OECD rakamlarını veriyorum, tabloyu hazırladığım tarihte 2018 vardı- 2018 yılı için Türkiye oranı yüzde 4,8'dir; aşağı yukarı OECD'nin en düşük oranlarından biridir, OECD ortalaması yüzde 6,8'dir. Özel tüketim vergisine geliyorum: Özel tüketim vergisinde durum farklı. Türkiye'de özel tüketim vergisi hasılatının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 3,6'dır. Aslında AK PARTİ döneminde bu oranın yüzde 4,9'a çıktığı yıllar oldu; bu, inmiş hâlidir, inmiş hâline rağmen bu oran OECD'nin en yüksek oranlarından biridir. Türkiye oranı 3,6, OECD ortalaması yüzde 2,4'tür. Yani dolaylı vergilere, özellikle de özel tüketim vergisine dayanan bir vergi sistemi söz konusu. Bu teklif buralarda bir çözüm getirmiyor.
    Teklifte neler var ve bu maddelerdeki sorunlar nelerdir, sırasıyla söylüyorum: 835 bin basit usulde gelir vergisi mükellefinin kazançları gelir vergisinden istisna ediliyor ancak bu mükelleflerin kayıtları yine esnaf odalarında tutulmaya devam edilecek, faturalarını oraya verecekler; aldıkları faturalar, kestikleri faturalar, belgeler. Fatura nizamında bir değişiklik yapılıyor mu bilemiyorum, sanıyorum defter belge düzeni aynen duruyor. Yani bunlar fiş, fatura kesecekler, fatura alacaklar giderleri nedeniyle, bunları esnaf odasına verecekler, esnaf odası basit usuldeki mükelleflerimizden para almaya devam edecek. Burada en çok kazananlar esnaf odalardır. Esnaf odalarımız tabii ki güçlü olsun da bu kitleyi vergiden muaf tutarken esnaf odasına para ödeme yükümlülüğünü niye muhafaza ediyorsunuz? Kaldırın.
    Bir de şu var: Vergiden muaf esnafın bir grubu vergi ödüyor. En son çıkan bir yasayla Gelir Vergisi Kanunu 9'uncu maddesinin 10 numaralı fıkrası...
    (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı)
    BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlarsanız lütfen...
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim.
    Çok çabuk bitti, alışamadım bu süreye, sağ olun.
    Gelir Vergisi Kanunu'nun 9'uncu maddesinin 10 numaralı fıkrasında vergiden muaf esnafın bankaların yapacağı stopaj yoluyla vergi ödemesi öngörülüyor, internet üzerinden yapılan satışlar nedeniyle yüzde 4 ve yüzde 2'lik 2 oran var. Vergiden muaf esnaf vergi ödüyor, basit usuldeki vergi ödemiyor. Bu vergiden muaf esnafı da basit usuldekinin seviyesine getirelim, o da vergi ödemesin, değil mi? Tutarlılık bunu gerektirir. Ayrıca şunu neden yapmadınız, sormak istiyorum: Gelir Vergisi Kanunu'nun istisnaları düzenleyen 89'uncu maddesinin 14 numaralı bendinde basit usulde vergilendirilen mükelleflerin yıllık gelirlerinin 14 bin lirası vergiden istisna; bunu arttırın, madem defter belge düzenini muhafaza ediyorsunuz, 14 bini 28 bin yapın, 50 bin yapın, 100 bin yapın. İstisna tutsaydınız daha iyi değil miydi? Ya da bunun yerine bu grubu olduğu gibi vergiden muaf esnaf grubuna alsaydınız. Yani bir mantık hatası var burada. Bu eleştirim Gelir İdaresine yönelik değil aslında. Siyaset kurumu, Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir söz verince işte "Kayıt nizamını da bozmayacak şekilde bu grubu nasıl sistemde tutabiliriz?" endişesiyle böyle bir düzenleme yapılmış.
    Devam ediyorum; enflasyonun kalıcı hâle geldiğini artık kabul etmiş oluyorsunuz, yeniden değerleme müessesesini buraya getirmek suretiyle artık "enflasyonla mücadele" diye bir programın, bir hedefin olmadığını kabul ediyorsunuz. Bakın, bunun yerine şunu yapın: Enflasyon düzeltmesi maddesi var, Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 298'inci maddesi; üç yılın enflasyonu arka arkaya toplamda yüzde 100'ü aşarsa bu madde uygulamaya giriyor, Cumhurbaşkanı bunu yüzde 35'e kadar indirmeye yetkili. İndirsin Sayın Cumhurbaşkanı yüzde 35'e, enflasyon muhasebesi uygulansın. Niye yeniden değerlemeyi getiriyorsunuz? Ha, diyeceksiniz ki: "Orada birtakım sorunlar var, bu daha pratik." Af kanunuyla amortismana tabi iktisadi kıymetler ve gayrimenkuller için yüzde 2 vergilendirmeyle bir temizlik yapmaya çalıştınız, şimdi bunu daimi hâle getiriyorsunuz; doğru değil. Evet, bunları düzeltelim, işletme kayıtlarını düzeltelim, buna itiraz etmiyorum, "Doğru değil." dediğim bu anlamda değil ama enflasyonla mücadele bir kenara bırakıldı, artık enflasyonla yaşayacağız; bu teklif bunun itirafıdır.
    Gelir vergisi ve kurumlar vergisi beyannamelerini bir ay öne çekiyorsunuz, neden? Çünkü geçici verginin son dönem beyannamesi kaldırılınca "Bari bunu da bir ay öne çekelim. Siz misiniz 'Gelir vergisinde özellikle 4'üncü dönemi kaldıralım.' diye talep edenler, tamam, kaldırıyoruz, onun yerine gelir vergisi beyannamesini ve kurumlar vergisi beyannamesini bir ay öne çekiyoruz."
    Arkadaşlar, Türk Ticaret Kanunu'na göre anonim şirketler Genel Kurullarını mart ayı sonuna kadar yaparlar yani mart ayı sonuna kadar Genel Kurul yapma imkânı olan şirketlere diyorsunuz ki: "Beyannameni de mart ayında ver." Bu beyanname verme sürelerine dokunmayın bence, dokunmayın, mart ve nisan olarak kalsın yoksa yapılan bir işe yaramayacak.
    BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Hamzaçebi, çok aştık, maddelerde görüşlerinizi ifade ederseniz sevinirim.
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Peki, bir iki şey daha söyleyeyim Sayın Başkan, teşekkür ederim toleransınıza.
    Şimdi, sosyal içerik üreticileriyle ilgili bir düzenleme yapmışsınız, orada bir cümleye takıldım. "Geliri cüzi olanları bu şekilde stopaj yoluyla vergileyelim." demişsiniz, "cüzi" dediğiniz 650 bin liralık bir gelirden söz ediyorsunuz yani bu cüzi bir rakam mı? O zaman şu asgari ücreti falan tümüyle vergiden muaf tutalım.
    Diğerlerini maddelerde söyleyeyim zamanı iyi kullanmak açısından.
    Gelir İdaresine bu etki analizi raporu ve maddelerin gerekçelerini ifade eden düzenleme için çok teşekkür ediyorum, çok güzel olmuş. Yine, TÜRMOB'a tasarıyla ilgili bilgi veren bu not için ayrıca teşekkür ediyorum.
    Teşekkür ederim, hepinize saygılar sunuyorum.

 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Tümü üzerinde söylediklerimi tekrar etmeyeceğim. Basit usuldeki 835 bin civarındaki esnafın kazançlarının gelir vergisinden istisna edilmesi pandemi sürecinde esnafa bir destek olarak sunuldu. Esasen esnaf başına kaç lira düşer diye hesap yaptığımızda 200 lira civarında bir destekten söz edebiliriz.
    Türkiye pandemi sürecini iyi yönetemedi, dünyanın iyi yönetemeyen ülkelerinin hemen hemen başında gelmektedir. Bütçeden yapılan destekler itibarıyla Türkiye sondan 3'üncü sıradadır, açılan krediler itibarıyla -kredi yönüyle destek diyemeyeceğim, çünkü kredi sonuçta bir borçtur- esnafa veya iş dünyasına açılan krediler itibarıyla da Türkiye 1'inci sıradadır yani borç vermiştir iktidar, bu borcu zamanı geldiğinde alacaktır, bu bir destek değildir.
    Tümünde söylediğim bir şeyi tekrar edeceğim sadece, Gelir Vergisi Kanunu'nun 9'uncu maddesinin 10 numaralı bendinde evde imal ettikleri ürünleri internet ortamında satanların banka hesabına yatırılan paralardan yüzde 4 oranında stopaj yapılıyor. Basit usuldeki esnafı vergi dışı bırakalım, tamam, zaten önemli bir vergi yok burada ama bu 9/10'daki vergiden muaf esnafı vergilendiren hükmü de yürürlükten kaldıralım. Basit usuldeki mükellef vergi dışı bırakılırken vergiden muaf esnafın stopaj yoluyla vergi ödemesi düşünülemez.
    Maddede bir yazım problemi var, idaredeki arkadaşlar kulak verirse memnun olurum. Birincisi, basit usulde vergilendirme diye bir kavram yok artık, bu kazançlar istisna kapsamına alındığına göre "basit usulde vergilendirilen mükellef" kavramını kullanmamak gerekir "kazancı basit usulde tespit edilenler" kavramını kullanmak doğru olur ama madde diyor ki "Bu kanuna göre kazançları basit usulde tespit olunan mükelleflerin.." Mükellef değil artık bunlar değerli arkadaşlar. 46'ncı maddenin, Gelir Vergisi Kanunu 46'ncı maddesinin 3'üncü fıkrasının giricinde de "Basit usulde vergilendirilen mükellefler..." diyor. Onu da yürürlükten kaldırmanız lazım. Bu madde şöyle olabilir diye düşündüm, şöyle bir yazım mümkün: "Kazançları bu kanunun 46'ncı maddesine göre basit usulde tespit edilenlerin bu kazançları gelir vergisinden istisnadır." Ya da benzer bir ifade olabilir. Burada "kazançları basit usulde tespit olunan" demişiz, 46'ya 3'te "basit usulde vergilendirilen mükellefler" diyoruz, bunu düzeltmekte yarar var.
    Vergi Usul Kanunu'nun 359'uncu maddesiyle ilgili daire başkanımız bir açıklama yaptı. Esasında yargı kararlarıyla bu maddenin uygulaması başka bir yöne doğru evrildi. Bizim Anayasa'mız 2001 yılında yapılan değişikliklerle ölçülülük ilkesini kabul etmiştir. Yani cezalar ulaşılmak istenen amaçla uyumlu olacaktır. Ulaşılmak istenen amaçla uyumlu olmayan ceza ölçülülük ilkesine aykırıdır. Bütün yasalar kamu yararı için çıkarılır. Sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme fiilinin cezalandırılması çok doğru bir uygulamadır, vergi sistemini âdeta koruyan tek hüküm olarak kalmıştır bu yani bunu böyle düşünelim, bütün diğer müesseselerin hepsi tek tek kaldırılmıştır. Fakat burada çok ağır cezalar var, otuz-kırk yıl cezayla yargılanan kişiler var. Naylon faturayı kullanmayı düzenlemeyi asla onaylamıyorum, asla hoş görmüyorum, sistemi korumak için bunun cezalandırılması lazım ama ölçülülük ilkesine uygun olmalı. Çok daha ağır fiiller çok daha az cezalarla cezalandırılırken burada otuz-kırk yıl, elli yıl cezanın olmaması lazım. Umarım o bahsedilen, sözü edilen çalışma doğru yürür ve doğru şekilde sonuçlandırılır.
    Teşekkür ederim.
 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Şimdi, İdris Bey'e çok teşekkür ediyorum verdiği bilgiler için. Şu konularda da bir değerlendirme yaparsa memnun olurum. Birincisi, maddede hem hasılattan söz ediliyor hem kazançtan. Bankalar bu kişilerin hesaplarına yatırılan hasılat tutarı üzerinden yüzde 15 oranında stopaj yapacaklar. Bu kişilerin gelirleri gelir vergisi tarifesinin 4. diliminde yer alan tutar olan 650 bin lirayı aştığı takdirde istisnadan yararlanamayacaklar ve beyanname verecekler. 650 bin liraya kadar olan gelirin karşılığındaki gelir vergisi oranı yüzde 35'tir, yüzde 40 değil, onu belirteyim öncelikle.
    Şimdi, buradan bunu ben şöyle anlıyorum: Bu kişiler defter tutmuyor, değil mi? Defter tutmuyor. Hasılat üzerinden yüzde 15 oranında stopaj yapacak, hasılatı 650 bin lirayı aşarsa beyanname verecek diye bir şey yok, değil mi? Kazancı yani bu kişinin gideri de olabilir. Bu giderleri kendisi bir yerde bir kayıt tutacak. Bilemiyorum Vergi Usul Kanunu'nun muhafaza ve ibraz yükümlülüğü kapsamına giriyor mu bu kişiler? Eğer giriyorsa sorun yok, o maddelere bakmış değilim. Hani yoksa belki orada öyle ilave bir düzenlemeye ihtiyaç duyulabilir.
    Şimdi, vergi adaleti yönünden baktığımızda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: 650 bin liralık bir gelirin vergisi yüzde 35'tir. Yüzde 35, bu aşağı yukarı yüzde 32'lik bir orana denk geliyor artan oranlı tarifede, artan oranlı tarifeden vergilendirdiğimizi kabul edelim. Oysa aynı tutarda gelir elde eden bir ücretli ise ücretliye göre yaklaşık 114 bin lira daha az gelir vergisi ödüyor. Ancak sanıyorum Gelir İdaresi bu alanı kavramanın güçlüğünü göz önünde bulundurdu. Ya bu çok kolaylıkla vergi idarelerinin denetim alanı dışına çıkabilecek bir alandır yani kavranması son derece güç bir alan. O nedenle vergi adaletinden fedakârlık edildi diye düşünüyorum. Bu konuda da arkadaşlarımız görüşlerini ifade ederse memnun olurum.
    Teşekkür ediyorum.

 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Tarım konusu bu kadar geniş tartışılınca ben de birkaç konuda değerlendirme yapmak istedim. Tarımsal alanlar bir kere azalıyor, üretimdeki düşüşün temel nedeni budur. 2003 yılında Türkiye'deki arazilerin 18 milyon hektarı ekilirken, bugün bu rakam 15,5 milyon hektara düşmüştür; en önemli nedeni budur. Buğdayda da Türkiye yaklaşık yirmi yıldır 20 milyon ton buğday üretir. Nüfus artıyor, üretim alanları azalıyor ve 20 milyon ton buğday üretiyoruz. Şimdi, buğday ithalatına da "Makarna fabrikaları çalışacak." gibi bir gerekçeye dayandırmak doğrusu pek akla uygun değil.
    Bütçeden yapılan tarımsal destekleme, ödeme rakamlarını vererek konuşmamı bitiriyorum. Şimdi, tarımsal destekleme ödemelerini kıyaslamak için bu ödemelerin millî gelire oranına bakmak lazım. 2002 yılında tarımsal destekleme ödemelerinin millî gelire oranı yüzde 0,52'ydi, binde 52. Bugün, bugün derken 2021 yılı rakamını veriyorum, 2021 yılı bütçesi yüzde 0,39'a düşmüş yani 2002 seviyesinin de altına inmişiz. Bu yüzde 0,52'lik rakam 2007'de 0,64 olmuş. 2010'da 0,51 olmuş. 2013'te yüzde 0,50. 2014'ten sonra düşmeye başlamış. 2019'da yüzde 0,39. 2020'de yüzde 0,44. 2021 yüzde 0,39. Tarım Kanunu'na göre millî gelirin yüzde 1'i oranında destek vermek lazım. "Bütçe imkânsızlıkları nedeniyle bunu veremiyoruz." diyorsunuz peki en azından 2002'de devraldığımız tabloya uygun bir destekleme ödemesi yapın. Bu, 2021'deki millî gelirin yüzde 0,39'u oranındaki tarımsal destekleme ödemesinin rakamsal tutarı 22 milyar TL. Eğer 2002 seviyesinde bir destekleme yapılacak olsaydı bu rakamın 31 milyar lira olması lazımdı yani sadece 2002 seviyesini tutturabilmek için sizin 2021 yılı bütçesine tarımsal destekleme için 9 milyar Türk lirası daha fazla destek ödemesi koymanız gerekirdi.
    Bunu bilginize sunuyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Vergiye uyumlu mükelleflerle ilgili şunu sormak istiyorum: Gayrimenkul sermaye iradından dolayı gelir vergisi mükellefi olanlar yararlanıyor mu? Yararlanmıyor. Niye yararlanmıyor? Yani onlar nasıl olsa elimizin altında, onları herhangi bir şekilde kaçırma imkânı yok, dolayısıyla onlarda niye böyle bir indirime gidelim düşüncesi var bu kuralın arkasında. Bunu doğru bulmuyorum. Mademki böyle bir kolaylık getirilmiş, vergiye gönüllü uyumu artırmayı amaçlayan bir düzenleme, gayrimenkul sermaye iradı mükellefleri de bundan yararlansın. Nasıl olsa bunlar vergilerini çok büyük ölçüde düzenli ödüyorlar düşüncesi de var belki ama doğru bulmuyorum, mükellefler arasında bu ayrım yapılmamalı.
    Teşekkür ederim.

 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Çok kısa konuşmuştum zaten.
     Şimdi, bu yüzde 10'un etki analizi nedir? Bunu hemen cevaplayabilir tahmin ediyorum Gelir İdaresi, yüzde 5'ten 10'a çıkıyor.
    UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Çıkmıyor, çıkmıyor.
    BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Öyle bir şey yok, yüzde 5 devam ediyor, kullanım şartları iyileştiriliyor.
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Pardon, Sayın Usta, bu sizin önergeniz mi?
    ERHAN USTA (Samsun) - Evet, evet.
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Ben Gelir İdaresinden geldi diye düşündüm.
    BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yok, yok, hayır. O önerge reddedildi.
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Tamam, teşekkür ederim.

 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Elektronik vergi dairesi ya da dijital vergi dairesi... Bunun tarihi 1998 yılına kadar gider, o zaman Maliye Bakanlığında Gelirler Genel Müdürlüğünde motorlu taşıtlar vergisiyle sınırlı olmak üzere motorlu taşıtlar internet vergi dairesi kurulmuştu. Bu proje Türkiye açısından bir onur projesidir. O zaman bu proje, internet vergi dairesi projesi, bilgisayar dünyasının "Oscar"ları olarak kabul edilen "Computerworld Honors"ın 21'inci yüzyıl başarı ödüllerinde devletle kâr amacı gütmeyen organizasyonlar kategorisinde dünyanın 33 ülkesinden aralarında NASA gibi çok güçlü rakiplerinin de katıldığı 313 proje arasından birinciliğe layık görülmüştür. Başlangıcı budur. Daha sonra 2021 yılında VEDOP-2 projesi hazırlandı. Bugün iktidarın çokça övündüğü elektronik fatura, elektronik muhasebe gibi ve elbette internet vergi dairesinin kapsamını genişleten, bütün uygulamaları kapsama alan elektronik vergi dairesi gibi uygulamalarda VEDOP-2 projesinin kapsamındadır. O zamanki bürokrasi bunu hazırladı ama siyaset kurumu onu ihale edemedi maalesef. 2001'de Gelir İdaresi Geliştirme Fonu vardı, oradan yapılacaktı, olmadı. 2002'de yatırım programına alınmak suretiyle Devlet Malzeme Ofisi eliyle yapılmak istendi, kaldı. Sonra rahmetli Kemal Unakıtan döneminde bu ihale edildi ve çok mutlu oldum tabii ki böyle bir projenin gerçekleşmiş olmasından. Bilmiyorum, VEDOP-2'den sonra bir üçüncü proje uygulamaya konuldu mu konulmadı mı?
    GELİR İDARESİ BAŞKAN YARDIMCISI AYŞE DİLBAY -¬ VEDOP-3 olarak..
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Yani bunları devam ettirmek lazım.
     Bir tek şeyi bu maddeyle ilgili sormak istiyorum: Bunun için bir yasal düzenleme gerekiyor mu, Vergi Usul Kanunu'nun ilgili maddesi o yetkileri vermiyor mu? Yani 4'üncü maddenin mevcut şekli burada ilave edilen hususları da gerçekleştirmeye imkân vermiyor mu?
    Konuşmam bu kadar, teşekkür ederim.

 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Benim söz alma nedenim konusunda Sayın Arı konuştu. Yani işin bu yerel basın boyutu. Gelir İdaresi Başkanlığı "Ben bunu düşünmek zorunda değilim." diyebilir, o kendi açısından, bilgi teknolojilerindeki gelişmelerin ve internetteki gelişmelerin, internetin yaygınlaşmasıyla birlikte hemen herkesin internete sahip olmasıyla birlikte artık gazete ilanı gibi bir formaliteyi fazlalık görebilir, kendi açısından haklıdır ancak yerel basın, ilanla yaşayan bir basındır. Önce, Kamu İhale Kanunu'nda yapılan değişikliklerle yerel ve ulusal basının ilan kaynakları kurutulmuştur, şimdi ilanlar önemli ölçüde Resmî Gazete'yle yapılıyor ve internet yoluyla yapılıyor. Ardından, Vergi Usul Kanunu'nda yapılması planlanan bu değişiklikle ilanen tebligattan elde edilecek gelir açısından yerel basın önemli bir yoksunluğa düşecektir. O kısmını bir daha bir düşünmek lazım.
    Eğer bu maddeyi bu şekilde kabul edecekseniz bir önerim var. Tutarı 3.600 Türk lirasını aşan kamu alacaklarında ilgili vergi dairesinde askıya çıkacak, ayrıca Gelir İdaresi onu internet sitesinde ilan edecek. Bu iki ilan, askı ve internet sitesinde ilan aynı gün olursa sorun yok ama internet sitesinde bir gün, iki gün, üç gün sonra ilan edilirse "Vergi dairesinde askıya çıktığı tarihten itibaren on beşinci gün ilanen tebliğ tarihi sayılır." hükmünü değiştirelim, internet sitesinde yapılan ilandan sonraki on beşinci gün tebliğ tarihi olsun; önerim odur.
    Teşekkür ederim.

 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
    Kural değişiyor "Vergi incelemesi ana kural olarak mükellefin iş yerinde yapılır." hükmünü haiz şu an Vergi Usul Kanunu, bu tersine çevriliyor, "Dairede yapılır."a dönüştürülüyor. Ancak mükellef ve vergi sorumlusu talep ederse ve iş yeri de müsait olursa iş yerinde de yapılabilir. Kuralın tersine çevrilmesini anlayabilirim, artık eskisi gibi "Defterleri daireye getir, bütün faturaları, şunları bunları." denilmiyor. Yani böyle bir güçlük karşısında "Vergi incelemesi iş yerinde yapılır." kuralı getirilmişti o zaman, şimdi bunlar istenmiyor, mali tablolar elektronik ortamda isteniyor ve vergi incelemesi bu şekilde yapılıyor. Bu yanlış bir şey değil, doğru ama bence ana kuralı bu şekilde koymakla birlikte, mükellef haklarını önemseyen bir vergi sistemi açısından (2)'nci fıkrayı değiştirelim, şöyle diyelim onu: "Yapılabilir" yerine "yapılır" diyelim. "Mükellef ve vergi sorumlusunun talep etmesi ve iş yerinin müsait olması hâlinde inceleme iş yerinde yapılır." olsun bu. Aksi takdirde, mükellef haklarının ciddiye alan, mükellef haklarına önem veren bir vergi sisteminden uzaklaşmış olacağız. Çok eleştiri alırız, ben şahsen eleştiririm bunu, görüşüm budur. Ana kural dursun, dairede; tamam ama mükellef diyor ki: "Sayın inceleme elemanı, lütfen, rica ediyorum, gel benim iş yerimde yap bunu." Normalde mükellefler, özellikle büyük mükellefler iş yerinde yapılmasını istemiyorlar. Niye istemiyorlar? Oraya geliyor bir vergi müfettişi, tabelası asılıyor, bilmem ne, "Allah Allah, ne oluyor burada? Vergi mi kaçırılıyor?" gibi bir izlenim vermeyi istemiyorlar, onun için dairede yapılmasını onlar tercih ediyor. Ama olabilir ki bir mükellef "Hayır, gel benim iş yerimde yap." diyebilir, bu imkânı onun elinden almayalım, "yapılabilir"i "yapılır" olarak değiştirelim.

 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim.
    Vergi kanunları yani Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunu, bu üçlü 1949 yılında yürürlüğe girmiştir, vergi sisteminde reformu Türkiye 1949 yılında yapmıştır. 5421 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 5432 sayılı Vergi Usul Kanunu 1949 yılında kabul edilmiştir, 1950'den itibaren uygulamaya konulmuştur. Bunlar reform kanunlarıdır, bu reform kanunlarını sonraki kanunlar daha ileriye taşımıştır. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu Millî Birlik Komitesi döneminde, 1961 yılında çıkarılmıştır. Bakın, bir askerî dönem, 1949 yılı da tek parti dönemi; bu dönemler dahi mükellef haklarına önem vermiş. Vergi incelemesi iş yerinde yapılır. Bunlar çok güzel kanunlardır, çok güzel hükümlerdir. Şimdi öyle bir hüküm getiriyoruz ki "ceberut devlet anlayışı"nı yansıtan bir hüküm. Ya, bırak mükellef istiyorsa gitsin vergi müfettişi oraya, bundan niye kaçınıyorsunuz? Zaten vergi denetimi çökmüş durumda. Bunun rakamlarını daha evvel bir bütçe konuşmasında Genel Kurulda verdim, burada ayrıntıya girmeme gerek yok. Şimdi, çağıracak, "Ya, gel, iş yerimde yap." "Yok, hayır, getir buraya kardeşim." falan. Yani üslup böyle olmayabilir tabii.
    BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Hamzaçebi, teşekkür ediyorum.
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Peki, teşekkür ederim.

 

Tutanak Metni:

    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Çok kısa.
    Ben on yıl maliye müfettişliği yaptım, Ankara defterdarlığı yaptım, İstanbul defterdarlığı yaptım, Gelirler Genel Müdürlüğü yaptım. Benim Gelir İdaresindeki bu görevlerim sırasında ben hiçbir zaman bir şikâyet duymadım. Mükellef inceleme elemanına baskı yaptı, şey yaptı ve saire... Böyle bir şey yok. İncelemeler eskiden de çok büyük ölçüde aslında dairede yapılıyordu, mükellefe "Defterleri getir." deniliyordu, o da getiriyordu.
    Şimdi, ben uyarıyorum, ben iyi niyetle uyarıyorum: Bu "ceberut devlet anlayışı"dır.
    UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Diyelim ki mükellef kabul etmedi Sayın Vekilim...
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Neyi kabul etmedi?
    UĞUR AYDEMİR (Manisa) - "Vergi denetmeninin iş adresine gitmiyorum, gel benim iş adresime." dedi mükellef. Mesela kimin dediği olacak o zaman? Ona göre netleştirelim yani mükellefin dediği olacak o pozisyonda.
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bir saniye...
    Efendim, elbette demokrasilerde halkın dediği olur ya, ne demek yani şimdi, devletin dediği mi olacak yani elbette mükellef hakkına...
    BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, gayet net ifade ettiniz görüşünüzü.
    MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Son, bitiriyorum.
    Sayın Başkan, son şunu söyleyecektim: Şimdi, yani bir anda şimdi söyleyeceğim de şey oldu. Bakın, yani oraya hiçbir mükellef vergi müfettişiyle didişmez, böyle bir şey olmaz. "Yok, hayır geleceksin." "Hayır, ya, olur mu?" Yani zaten zor durumdadır, vergi incelemesine alınacak, bir de onunla didişecek. Asla böyle bir şey yapmaz. Ben mükellef hakları yönünden hatırlatıyorum.
    Teşekkür ederim.