TUTANAK HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI 10.06.2020 tarihli PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU Konuşmacı: MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ Seçim Çevresi: İSTANBUL Tutanak Metni: MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, teklif sahibi değerli milletvekilimiz, bürokrasinin değerli temsilcileri; teklifin geneline ilişkin değerlendirmemi teklifte ki birkaç madde üzerinden yapmak istiyorum. 10.06.2020 tarihli PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU Konuşmacı: MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ Seçim Çevresi: İSTANBUL Tutanak Metni: MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bunlardan birincisi: Karşılıksız çeklerle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 Mart 2020 tarihinde kabul etmiş olduğu yasayla ilgili olarak karşılıksız çeki düzenleyen ve bu nedenle de adli para cezasına çarptırılan, adli para cezasının süresinde ödenmemiş olmamış nedeniyle de hapse mahkûm olan, bu cezanın hapse dönüşmesi nedeniyle hapse mahkûm olan, kişilerle ilgili olarak üç aylık bir süre öngörülmüştü. Üç aylık sürede çek bedelinin yüzde 10'unu ve takip eden otuz aylık sürede de ikişer ayda bir olmak üzere taksitler hâlinde bu bedelin ödenmesi hâlinde bu kişiler hakkındaki hapis cezasının ortadan kalkacağı yönünde bir kanun hükmü yürürlüğe girdi.
Baştan beri ifade ettiğim konu şuydu: Çekin karşılıksız çıkmış olması hâlinde uygulanan adli para cezasının hapse dönüşmesi Anayasa'mıza ve tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Anayasa'nın 38'inci maddesinde 2001 yılında yapılmış olan değişiklikle "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz." hükmü getirildi, çok açık. Yani hukukumuzda ekonomik suça ekonomik ceza ilkesi 2001 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle yürürlüğe girmiş oldu. 2001 yılındaki Anayasa değişikliği tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek 4 no.lu protokolün 1 no.lu maddesinin iç hukuka uyarlanmasıdır, başka bir şey değildir. 2012 yılında tüm siyasi partilerin mutabakatıyla diye hatırlıyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin desteğini tam olarak verdiğimi gayet iyi biliyorum, benim Grup Başkan Vekili olarak görev yaptığım dönemdi. Çekte çekin karşılıksız çıkmış olması hâlinde hapis cezası uygulaması yürürlükten kaldırıldı. Sayın Erdoğan Başbakandı, bunu çok güzel cümlelerle de kamuoyuna sundu. 2016 yılı Temmuz ayında bir başka yasa değişikliğiyle tekrar 2012 öncesine dönüldü. Çekte hapis cezası kaldırılırken burada tartışılan yasanın gerekçesine bakıldığında çekte hapis cezasının kendisinde beklenen sonucu yaratmadığı çok net bir şekilde ortaya konulmuştu. Sayın Erdoğan'ın Başbakan olarak yaptığı açıklamalarda da aynı konuya çok güçlü vurgular yapılmıştı. Gerçekten, rakamlar ortadadır, arzu eden arkadaşlara verebilirim, esasen devletin rakamlarıdır. Rakamlara baktığımızda çekin karşılıksız çıkma hâlinin, ekonomik kriz dönemlerinde yüksek seviyelerde olduğunu görüyoruz. Örneğin; 2008-2009 yılı ekonomik kriz yılıdır, karşılıksız çek sayısında büyük bir patlama yaşanmıştır. Ekonomik büyüme küçülmüşse, ekonomi küçülmüşse, gayrisafi yurt içi hasılaya olan oranı bir kenara bırakıyorum, karşılıksız çıkan çek sayısının toplam çek sayına oranına baktığımızda büyük bir yükselme olduğunu görüyoruz. Çekte hapis, karşılıksız çekte hapis cezası uygulanan döneme baktığımızda 2016 sonrasına yine aynı tabloyu görüyoruz, değişen bir şey yok. 2012-2016 dönemine bakıyoruz, yani hapis cezasının kaldırılmış olduğu döneme baktığımızda, bu hapis cezasını yeniden getirmiş olması nedeniyle karşılıksız çek sayısında ya da bu çeklerin içerdiği tutarların toplamında anlamlı bir artış bir yükselme eğilimi olmadığını görüyoruz. Tamamen konjonktürle ilgili bir olaydır. Ekonomide istikrarla, ekonomik büyümenin sürekliliğiyle ilgili bir olaydır. Şimdi, üç aylık süre, söz konusu üç aylık süre bu teklifte yer alan bir maddeyle dokuz ay daha ilave edilmek suretiyle on iki aya çıkarılıyor. Bir nefes alma imkânı. Peki, on iki ay sonra ödeyemezse, çek alacaklısının şikâyeti üzerine tekrar hapse girecek. İlk yüzde 10'luk bedeli zaten ödeyemezse, yüzde 10'luk tutarı bu bir yıllık sürede ödeyemezse, alacaklının şikâyeti üzerine hapse girecek. "Borçtan şahısla sorumluluk yoktur, hukukun temel kuralıdır." Siyasal Bilgiler Fakültesi 1'inci sınıfta borçlar hukuku dersinde Allah selamet versin Profesör Doktor Sefa Reyisoğlu ilk dersinde bize bu cümleyi söylemişti.
Efendim, "Çek işte.. Çek öyle herhangi bir senet değil, alacak senedi değil, borç senedi değil, emre muharrer senet değil, bu farklı vesaire." Arkadaşlar, hiçbiri bir anlam ifade etmiyor. Dolandırıcıları örnek vereceğim. Dolandırıcılarla ilgili İnfaz Yasası'nda yapılan düzenlemeyle bir infaz kolaylığı getirildi. Geçici 6'ncı madde düzenlemesiyle de örnek veriyorum: Altı yıl hapse mahkûm olmuş bir dolandırıcı hiç hapse girmeden tahliye oldu. Belki usulen bir iki gün cezaevine girip o tahliye işlemlerinin yapılması gerekmiş olabilir. 10 milyon lira, 1 milyon lira rakam ne olursa olsun bu miktarda bir rakamı dolandıran kişi -etrafını, çevresini 10 milyon lira dolandıran bir kişi- altı yıl hapse mahkûm olmuş ise bir gün bile hapis yatmadan cezaevinden tahliye oluyor. Burada diyorsunuz ki: "Değil 6 milyon, 60 bin liralık bir çeki sen ödemezsen hapse gireceksin." Bunun eşitlik ilkesiyle, hakkaniyetle, hukuk devletiyle bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Dokuz aylık süre sonunda -ben inanıyorum- buraya geleceğiz "Bu olmadı, bunu düzeltelim, tekrar çekte hapis cezasını kaldıralım." diyeceğiz, oraya kadar geleceğiz. Bunu gereksiz yere uzatıyoruz, doğru bir düzenleme değil. Avrupa Birliği ülkelerinde bu ceza yok. Bu birinci söyleyeceğim konu.
Teklifin 4'üncü maddesiyle ilgili usul yönünden bir şey söylemek istiyorum, Sayın Bekaroğlu olayı aslında ifade etti ama ben onu şöyle ifade etmek istiyorum: Yapılan değişiklik kamu finansmanıyla ilgili kanunda yapılıyor. Yapılması gereken yer neresidir? Bütçe Kanunu. Bütçe Kanunu'nun 12'nci maddesinde ikrazen borçlanma düzenleniyor. İkrazen borçlanma, bütçe kanunlarında 2003 yılından bu yana yer alır. Tabloyu çıkardım, bakıyorum, 2003 ila 2018 yılları arasında bütçe kanunlarının 1'inci maddesinde yazılı olan ödeneğin yüzde 1'i tutarında ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma senedi çıkarılabiliyor, sadece 2008 yılı burada yüzde 2'lik orana sahip, 2019-2020 bütçelerinde bu yüzde 3 olarak belirlenmiş, şimdi 2020 bütçesindeki yüzde 3'lük limit yüzde 5'e çıkarılıyor. Bu değişikliğin Bütçe Kanunu'nda yapılması lazım. Şu nedenle önemli... "Ya, ne fark eder, Bütçe Kanunu yerine burada yapıyoruz." Yeni sisteme göre Cumhurbaşkanının teklif edebildiği tek kanun Bütçe Kanunu'dur. Bütçe Kanunu yani Cumhurbaşkanının yetkisinde olan bir kanunda değişikliği milletvekilleri teklif edemez arkadaşlar, kesinlikle edemez, Cumhurbaşkanının yetkisine tecavüz edilmektedir. Bu, Cumhurbaşkanının yetkisindedir. Cumhurbaşkanı 1 maddelik... Ek bütçe doğru olanıdır ama ek bütçeye zamanımız var, esasen, bütçe dışı bir borçlanmadır bu aslında. Malum, Bütçe Kanunu'nun 1'inci maddesi gelirleri düzenler, 2'nci maddesi giderleri düzenler, 3'üncü maddesinde de gelirler ile giderler arasındaki fark iç borçlanmayla finanse edilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Ek süre verdim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bu, bütçe dışında kamu kurumlarının, özellikle de kamu bankalarının ihtiyaç duyduğu kaynağın kendisine temin edilmesi amacıyla getirilmiş olan bir maddedir ama sonuçta kamunun borç yükünü artıran bir düzenlemedir. Bütçe Kanunu'nda yer alan bir maddeyi milletvekilleri asla teklife konu edemez. Ben sizin yerinizde olsam bundan hemen vazgeçelim, kötü bir yol başlatıyorsunuz, bu yarın öbür gün emsal olur, milletvekilleri "Ben bütçede Cumhurbaşkanının harcama yetkisi olan 1 trilyon lirayı 600 milyar liraya indiriyorum." diye teklif verir, gelir burada yasalaşır "İşte, emsali burada." denilir. Tehlikeli bir yola giriyorsunuz, tavsiye etmiyorum.
Sayın Başkan, söyleyeceklerim var ama ileride, maddelerde onları ifade etmeyi tercih ediyorum. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.
Burada bu vesileyle bir soru sormuş olayım: Kamu kurumlarının ve özellikle kamu bankalarının Covid-19 nedeniyle ihtiyaç duydukları finansmanın temini amacıyla bu maddenin getirildiği gerekçesinde açıklanıyor, teklife ilişkin genel bilgi verirken de sayın teklif sahibi arkadaşımız bunu açıkladı. Bu, kamu bankalarına sermaye olarak mı verilecektir ve sürenin bitiminde, devlet iç borçlanma senedinin vadesi dolduğunda yeni bir devlet iç borçlanma senediyle bunlar değiştirilecek midir?
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu 2002 yılında AB'ye uyum çerçevesinde çıkarılmış olan kanunlardan birisidir. Kanunun genel gerekçesine bakıldığında modern demokrasilerin ihtiyaç duyduğu ilkelerin bu kanunun kabulünde bir gerekçe oluşturduğu görülecektir. Örneğin, saydamlık, eşitlik, rekabet, 4734 sayılı Kanun'un kabul edilmesinin temel gerekçesi olmuştur. Saydamlık, eşitlik, rekabet dediğimiz zaman kanundaki istisnaların yani eski yasadaki 2886 sayılı Kanun'daki istisnaların ortadan kaldırılması, tüm kamu kurumlarının ihalelerinin aynı şartlar altında, aynı hükümlere tabî tutulması amaçlanmıştır, amaç budur orada.
Yine, bu istisnaların çokluğu 4734 sayılı Kanun'un genel gerekçesinde ayrıca ifade edilmiştir. Tüm kamu kurumlarını kapsayan, istisnaların olmadığı bir sistemin kurulması amaçlanmıştır. Maalesef o tarihten bu yana 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na sürekli olarak istisnalar getirilmiş; kanunun amacından, ruhundan uzaklaşılmıştır. Burada, bu istisnanın kamu bankalarıyla ilgili yasada yer aldığını, dolayısıyla o yasaya uyum sağlamak amacıyla getirildiğini söylediniz. Ancak bir şeyi hatırlatmak isterim: 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun bir maddesi, bu kanunda yapılacak olan değişikliklerin yani 4734 sayılı Kanun'un istisnaları ya da bir başka konuyu düzenleyen hususlardaki maddelerde yapılacak değişikliklerin bu kanuna ilave edilmek ya da bu kanunda değişiklik yapılmak suretiyle yapılacağını söyler. Bu istisnaları yapıyorsanız hiç değilse saydamlık ilkesi gereği mevzuatı takip eden insanların kolaylıkla bu değişikliklere ulaşabilmesi gibi bir kolaylığı sağlamak açısından bunları, 4734 sayılı Kanun'da yapın, oradaki istisnalar arasına koyun. Ayrıca diğer kanunlarda tek tek istisna saymak, mevzuatı takip edenler, uygulayıcılar açısından büyük zorluk arz etmektedir. Doğru olan, bu istisnalara yer vermemektir, onu tekrar söylüyorum ama kanunun üçüncü maddesindeki istisnalar o kadar çoğaldı ki en son (z) bendinden sonra, (z) fıkrasından sonra (aa) bendi demek suretiyle âdeta alfabenin yine z harfine kadar gidecek şekilde 29 adet yeni istisnanın buraya konulmasının da yolu açılmıştır. Esasen 4734 sayılı Kanun'daki ilkelere istisna getiren düzenlemeler sadece 4734'de değişiklik yapılmak suretiyle gerçekleştirilmiyor. Bugün teklifte yer aldığı gibi birçok başka yasada değişiklik yapılmak suretiyle de 4734 sayılı Kanun'un istisnalara ilişkin alanı genişletilerek kanunun uygulama alanı daraltılıyor, doğru değil arkadaşlar. Yeniden 4734 sayılı Kanun'u ele alarak yeni bir kanun yapmak, yeni bir kamu ihale sistemine geçmek şarttır, bunu öneriyorum ama iktidar bunu yapabilir mi? Yapamaz diye de kanaatimi ifade ediyorum, inşallah yanılırım. Yine de önerimi yapmış olayım.
Teşekkür ederim.